İşadamı, aktivist, şair ve yazar.
1966 yılında Elazığ’da dünyaya geldi. Eğitimini tamamladıktan sonra bir süre
yedek parça ticaretiyle uğraştı. Sonraki yıllarda kısa bir süre Ankara da
bulunduktan sonra Bursa otomotiv yan sanayi fabrikalarında yöneticilik ve
üretim planlama müdürlüğü yaptı. 2008 yılında emekli oldu. ADD, KAB, CUMOK,
TEMA gibi vakıf ve derneklerin üyesi olup çalışmalarına katılmaktadır.
Edebiyatla yakından ilgilenen Mir
Murat Demir’in yazı ve şiirleri Haberde İstanbul, Önce Vatan, Çeksed, Haber
Caddesi, Kimlik Haber, Halkızbiz, Kardelen Dergi, Elazığ Medya, Suje Dergi,
Haberin Saati, Mavi Gazete, Yeni Dönem Sanat, Son Posta gibi ulusal ve bölgesel
gazete, dergi ve dijital medyada yayımlanmaktadır.
Kitapları:
Şiir: Dert Görmeyesin (2016), Mirce (2020)
Deneme: Ziyadesiyle Yazı-Yorum 1 (2021), Ziyadesiyle Yazı–Yorum 2
(2021), Ziyadesiyle Yazı-Yorum 3 (2021).
KAYNAK: Bilgi teyidi (07.06.2021).
İmkânlar
dâhilin de, aklın ve yeteneklerin elverdiği kadar çok değişik meslekler
edinebilir insan. Mücadele ruhlu ve azimle hareket ettiğin de zamanla
yetenekler dahi kazanabilir, üstün bir zekâya sahip olmasa dahi azim ve
çabasıyla yeterlilik sağlayabilir. Yazıya döktüklerim sahiplendiğim bir saptama
değil, psikologların ve pedagogların da ortak görüşüdür. Yaratılış itibarıyla
üstün verilere sahip çok insan hayat mücadelesin de geriler de kalırken,
sıradan vasat biri mücadele ruhuyla, vazgeçmeden çaba göstermesi ile çok önemli
mesafeler katetmişlerdir. Genel tanım ve tanımlamanın çok ötesin de hiçbir
tanımlama içine sığmayan, sığamayan çok özel insanlar vardır ki “Mustafa Kemal
Atatürk” gibi, tüm hareket ve kararları asırlar boyu örnek alınır, alınmalıdır.
İmkânsızlıklar
için de cepheden cepheye koşması, yıkılan koca bir imparatorluktan Türk
vatanını Türk milleti ile günümüze taşıyan bir stratejist, dehadır Atamız.
İnsan yaratılışı haliyle önemli özel vasıflar taşıyor olsa da kibir, ego
özelliklerine de sahiptir. Ne kadarını, hangi seviye de başarabiliriz
bilmiyorum ama denemek gerek. Atatürk’ün dehasını anlamak için bazen kendimizi
onun yerine koymayı deneyelim, empati yapalım. Yazıma kattığım bir yaşanmış
olayı defaten okudum, anlamaya çalıştım. Kibiri kullanmadan, sıfır egolu olmak
bu olsa gerek. Devlet yönetimin de, yüksek noktalar da olan her yönetici de
olması gereken bir arınmış kişilik hali.
Atatürk'ün
Anıları - Ataya Küfür Eden Köylü
Atatürk'e
hakaretten sanık bir köylü hakkında takibat yapılıyordu. Durumu Atatürk'e arz
ettiler,
-
Mahkemeye veriyoruz, dediler, size küfür etmiş. Atatürk sordu:
-
Ben ne yapmışım ona? Evrakı tetkik edenler açıkladılar:
-
Gazete kâğıdı ile sardığı sigarayı yakarken kâğıt tutuşmuş ta ondan.
Atatürk'e
bunu söyleyen bir milletvekilidir. Atatürk sormuş,
-
Siz hiç gazete kâğıdı ile sigara içtiniz mi?
-
Hayır...
-
Ben Trablus'tayken içmiştim, bilirim, pek berbat şey. Köylü bana az küfretmiş.
Siz bunun için onu mahkemeye vereceğinize, ona insan gibi sigara içmeyi
sağlayınız!. >>
Atatürk
olmak, başarılı bir komutan, baş öğretmen, çiftçi, sanayici, devrimci,
sportmen, zarif beyefendi, çökertmeyi oynayacak kadar Anadolu insanı.. Bu gün
yaşanan her sorun da ATATÜRK gibi düşünmeyi başarmış olsak ne çok problemin yok
oluşunu sağlayacağız. Zorluk ve imkânsızlık hallerine karşı bir Norveç
atasözüdür, ata bizim ama söz onlarındır. İmkânsız ya da hemen olamayacak
şeyleri Norveç halkı, biraz Atatürk gibi düşünmek lazım der. Atatürk’ü bir
sembol isim görmekten öte tüm yaptıklarını, karar alış biçimlerini tam anlamak
zorundayız. Kitaplığımız da değil nutuk kitabı başucu kitabımız olmalı..
Mir
Murat Demir
İnsanın
yaşamı boyunca tutarsız söz ve davranışlardan uzak durup, genel insani kurallar
ve ilkelere sahip olması ki, ne muazzam, fevkaladelik. Yaşamın kurallarına dair
ilahi dinlerin kitapları ve çokça millet ya da kavmin, bilgisi fikri önemsenmiş
kişilerin kurallar dizisi vardır. Aklımız ve seviyemizce bilgilenir direktifler
alırız, yaşamımıza adapte eder doğruluğu sabitlenmişleri kendi hayat
kurallarımıza monte ederiz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, en kısa tanımımla deha,
strateji uzmanı, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu. Yazımın konusu Atatürk değil,
Atatürk’e sadece biz Türkler değil tüm dünya insanlarının hayranlıkla, örnek
alabilmelerine sebep “düstur” sahibi olması. 18 Mart Çanakkale zaferini
kutlarken, canlarını bu ülkenin istiklal ve istikbali için feda eden
Şehitlerimizi sevgimiz ve saygımızla anıp, yâd ederken, o günlerin savaşına
istem dışı da olsa müdahil olan Avustralya ve Yeni Zelenda ülkelerinin
insanları ile Atatürk arasında ki yazışma, görüşme. Sadece bu yazı, görüşme,
iletişim şekli ve içerik dahi “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” için ne muazzam bir
duruş, düstur hali, iyi ki ben bu milletin, Türk milletinin ferdi, neferiyim
dememe sebep.
..
Çanakkale
savaşından sonra, Avustralya ve Yeni Zelanda’da, “Çocuklarımız düşman topraklarında
kaldı, ruhları huzur bulamıyor” şeklinde itirazlar dile gelmeye başladı. Çok
sayıda anne, ardı ardına dilekçeler vererek, ölülerinin bulunmasını ve
topraklarına geri getirilmesini istediler.
Doğal
olarak, önce 1. Dünya Savaşı, sonra da Kurtuluş Savaşı yılları boyunca bu
istekleri değerlendirilemedi. Cumhuriyet ilan edildikten sonra, Batı ile ikili
ilişkiler kuruldukça, ANZAC annelerinin baskısı arttı.
İstediklerini
yerine getirmek, fiili olarak çok zor görünüyordu. Kayıpların çok büyük kısmı,
denizaltılarca batırılan gemilerde, denizde kaybolan askerlerdi. Ayrıca
bombardımanlar, cesetlerin sürekli parçalanmaya devam etmesine neden olmuştu.
Ancak bunları annelere söylemek mümkün değildi. Bir açmaza girilmişti.
Türk
hükümeti, eski işgal güçleri yetkililerine, ceset aranması ve mezarlık
yapılması konusunda imkân verdi. Bazı cesetler bulundu, birkaç mezarlık
yapıldı, ancak huzur sağlanamadı.
1934
yılında, 18 Mart’ta, o zamanın şartlarında, neredeyse uzay yolculuğuna çıkmak
kadar zorluklarla, bazı ANZAC gazileri ve yakınları, kayıplarını anmak için
törene katıldılar.
Zamanın
Çanakkale valisi, bu törende yapacağı konuşmayı, önce Ankara’ya bildirip onay
istedi.
Dışişleri
tarafından uygun bulunan metin, Atatürk’e de danışıldı. Özet olarak,
Türkiye’nin, iman gücü ile düşmanları her zaman kovduğu, işgale gelenlerin
denizin dibinde kaldığı, bundan sonra işgale kalkışacaklara da bir ders olması
gerektiği anlatılan, hamasi bir konuşmaydı.
Atatürk,
yazı hakkında hem danıştı, hem de düşündü.
Söylenenler
doğruydu, gerçekti. Kimse de itiraz edemezdi. Ancak, hem uluslararası nezakete
uygun değildi, hem de geleneklerimizdeki “misafire davranma” şeklinden uzaktı.
Savaşı
bin bir zorlukla kazandığımızı zaten herkes biliyordu. Kafalarına kakmak,
düşmanlığı ve gerginliği devam ettirmek hiç de şık olmuyordu.
Gelenlere
ise, misafirlikten daha üst bir paye vermek, ülkemizi küçük düşürebilir,
güçsüz, aciz gösterebilirdi. İlişkilerde nezaket ve acizliği karıştırmamak, bir
sanattı.
Atatürk,
bize Allah’ın lütfu olarak, hem savaşı kazanabilecek zekaya, hem de barışı
ilerletecek kültür ve olgunluğa sahipti. Yazıyı bir kenara kaldırdı, yenisini
yazdı, Çanakkale’ye gönderdi.
“Bu
memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar!
Burada,
dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz Mehmetçiklerle
yan yana koyun koyunasınız.
Uzak
diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz.
Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır.
Onlar
bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız
olmuşlardır.”
Dinleyenleri
allak bullak eden, gözyaşlarına boğan bu metin, yine o yılların şartlarında,
zaman içinde duyulup yayıldı. ANZAC anneleri, kendi çocuklarına “kahraman”
diyen ve evlat kabul edip “dost” olarak hitap eden bu büyük alçak gönüllülük
karşısında şaşırıp kaldılar.
Sydney
şehrinde bir araya geldiklerinde, mesajı ağlamaktan bir kerede hiçbiri
okuyamadı. Yazı elden ele geçerek 2 saatte, 50’den fazla kez okundu, neredeyse
gözyaşlarından okunmaz hale geldi.
Daha
sonra cevap metni yazıp gönderdiler.
“Gelibolu
topraklarında yitirdiğimiz evlatlarımızın acısını alicenap sözleriniz
hafifletti, gözyaşlarımız dindi. Bir anne olarak bana bir güzelim teselli
verdi. Yavrularımızın sonsuz uykularında huzur içinde dinlendiklerinden hiç
şüphemiz kalmadı.
Majesteleri
kabul buyururlarsa, bizler de size ‘Ata’ demek istiyoruz. Çünkü yavrularımızın
mezarları başında söylediğiniz sözler, ancak bir öz babanın sözleri gibi yüce.
Evlatlarımızı
bir baba gibi kucaklayan Büyük Ata’ya bütün anneler adına sevgi, şükran,
saygıyla...
..
Sevgili
okurum; şimdi sizlerde bir kişinin düsturuyla, Avustralya ve Yeni Zelenda
ülkelerinin askerlerini Çanakkale savaşında öldürmüş olmamıza rağmen, İngiltere
kurnazlığı ve kışkırtması sonucu bu savaşa müdahil olan ülke insanlarına karşı
merhamet ve saygı dolu düşünceler besleyip, yine aynı ülke insanlarının Türk
milletine karşı saygı duyduğunu bilmiyor musunuz, anladınız değil mi? Bu
rahatlığı ve seviyeyi bize kazandıran, düsturu, üslubuyla insanlığın hayranlığına
mazhar “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” dür. Dünyanın tüm ülkelerinin aleni ya da
gizli hayranlık duyduğu, “"Yurtta sulh, cihanda sulh" diyen “Gazi
Mustafa Kemal Atatürk” dür.
Mir
Murat Demir
Doğa
insanın, oksijen membası, tüm insanlığın, gez toz oyalan
Dengeyi
gör, derinliği gör, döngüyü gör, ol hayran
Talanına,
yakılmasına, yıkımına, dayatmalarla vurgununa karşıyım
Evin
de işyerin de beton olacak, taş toprak devri değil
Toplu
yaşama meyilli insanımız, hınca hınç devri değil
Betondan
yeşile suya havaya hasret kalınmasına karşıyım
Din,
yaratılan ile yaratan arası, huşu ile sığınış, duadır
İnsan
bu, aklıyla algısıyla, muazzamlığı bulup anlamasıdır
Din
bezirgânlığı ile insanın insanı kandırması sömürmesi değil
İnsandır,
bireysel tercihi kendinde saklı, vardır aklı
Eğitim
öğretim, hukuk adalet, eşitçe insanca, tercihi saklı
Baskıya,
korkuya, dayatmaya, inatlaşmaya karşıyım
İnsan
bu, bazısı düşmüş para sevdasına, mal mülk aşkına
Yetmemiş
sahiplendikleri, istemiş ki herkes bana eğilsin
Sisteme,
kapitalist düzene, prim verene de desteğe de karşıyım
Zekâ
insanda, daha müreffeh mutlu bir yaşama dokunsun diye
İnsana,
hayata, her canlıya daha iyi, daha güzelini üretsin diye
Orantısız,
ezen, ötekileştiren, sömüren, insanca olmayana karşıyım
İnsan
olan, insanca yaşayan, yaşamı önemseyen, üreten
Onur,
sanat diyen, estetik diyen, barış diyen, hak adalet diyen
Beşeri
bir hayattayız, insan kalmak ne muazzam diyenle barışığım
Düşünerek
daha iyi ve daha güzeline ulaşacağız, umutsuzluk yok
Karşı
çıkanlar ve sorgulayanlara tarafım, ezbercilere değil
Tarih
boyunca fetbazlar hep varmış yine olurlar, alışığım
Duruş
sahibi, etik, ilkeli, adalet, hak yanlısı, insana aşığım
Yavaşlayın
hatta durun, insan olana, insan kalana karşı değilim
Mir
Murat Demir
Hayattayız
ve yaşıyoruz, doğaldır ki çevremize karşı iyi ve güzel olanlara övgüler sunup,
kötü ve zararlı olanlara eleştiriler yapıp yerecek söz ve davranışlar
sergiliyoruz. İnsanın formatı da fıtratı da tepki verir, yaşama müdahildir,
tepkisiz ve ilgisiz olması da yaratılışa aykırıdır. İnsanız elbette farkındalık
içinde, farkında olarak, iyi ve güzel olan her şeyin çoğalması için taraf
olacağız, kötü ve çirkin olan her şeyin de bitmesi, yok olması için gayret
edecek, mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. İnsan bu farkındalık seviyesi ile
hareket ederken süreç ve şartlar hangi durumda olursa olsun, etik değerleri,
insanlığını, etkileşim sebep ve gerekçelerini an olsun unutmamalı, akıllı ve
vicdanlıyız madem aklından çıkarmamalı.
..
Gidin
bir çölden 100 tane kırmızı ateş karıncası yakalayın. Daha sonra bir başka
topraktan 100 tane bildiğimiz siyah karıncayı alın ve bunların hepsini bir
kavanozun içine koyun. İlk başta hiçbir şey olmayacaktır.
Daha
sonra kavanozu elinize alın, oldukça şiddetli bir şekilde sallayın ve tekrar
yerine koyun. Kavanozun içinde bir anda karıncaların birbirlerini öldürmek için
savaştığı bir kaos ortamı göreceksiniz.
Kırmızı
karınca bunu yapan düşmanın siyah karıncalar olduğunu düşünürken siyah
karıncalar bu kaosun nedeni olarak kırmızı karıncaları görmektedir. Oysa çok
iyi bildiğiniz üzere kaosun asıl nedeni sizin ellerinizdir.
O
nedenle günümüzde gerek sosyal medya aracılığıyla gerekse de başka ortamlarda
normalde hiç tanımadığınız insanlarla tartışacak ya da kavga edecek bir duruma
geldiğinizde kendinize hep şu soruyu sorun lütfen; Kavanozu sallayan kim?
..
Kaosun
oluşumunu isteyenler gibi at gözlüğü takmış, piyon görevi üstlenmiş, günübirlik
çıkar ve menfaati dışında hiçbir şey düşünmeyen milyonlarca insan var sen ben
gibi, içimizde, aramızda hayatını sürdüren. İnsan manevi kavramlardan tamamıyla
soyutlanmış, sıyrılmışsa, kanun nizam hallerini bilmediği gibi, etik
kurallardan da nezaket, zarafetten de bihaber hayat şeklini yaşar. Bu
tercihlerle oluşturulmuş hayata “İNSANCA” deme şansımız çok düşüktür,
yapılanması ve tercihleri hayvanların yaşam şekline dair çokça uyumluluk
gösterir. Karnını doyurmak, barınmak, fırsat buldukça zevk almak, ahlak,
disiplin, aklın emrettiği tüm doğrulardan uzak kalmak, etik değeri olmayan ya
da uzaklaşmış insanın yaşam şekli, hayatı bu şekilde anlamak.
İnsanoğlunun
bu zaafını bilen yine insan, insanlar, bu durumdan nasıl faydalanırım, kargaşa
çıkartırsam nasıl menfaatler elde ederimi, mikro ve makro seviyelerde düşünüp
hayatlarımıza katıyorlar. Kargaşa birkaç kişinin kavgası gibi cüzi boyutta
olabileceği gibi, milyonlarca insanın canına ve malına kastedecek, çokça
devletin, milletin savaşması şekliyle de hayata geçirilebiliyor. Hangi durum,
hangi şartlara haiz olursak olalım, hangi bilgilerden ve etkileşimlerden
haberdar olmuş olursak olalım, sürekli kendimize sormamız gereken soru;
“kavanozu kim sallıyor”.
Mücadele
ruhumuzu kaybederek pasif, tepkisiz, etkileş imsiz, farkındalık içinde olmadan
ot gibi bir yaşamdan bahsetmiyor, önermiyorum elbette. Aklımızın onay
vermediği, vicdanımızın rahat etmediği, yüreğimizin tamam demediği her olay her
oluşum, daha çok daha fazla düşünmemize, bilgilenmemize, irdelememize kapılar
açmalı.
Mir
Murat Demir
Hayata
karşı bir duruşları vardır, kısa sürede anlarsınız ki yalnızdırlar ama
güçlüdürler. Yakın olmadan, konuşmadan, okumadan, izlemeden dahi yansımaların
da yüzlerce mesaj verirler, dünya ya ve hayata. Her insanda ki gibi duyu
organları faaldir, dirençlerinin yüksek olması, güçlü olmaları ruhlarında ki
arıtma ve arınmadır.
Herkesten
biri olarak kırılır, hastalanır, yorulur, acıkır, susar, özler, öfkelenir,
gergin halleri olur, farklı olan bu gibi insani oluşumları yansıtma
şekilleridir. Güçlüdürler, güçlü olduklarına dair dış dünya ya hiçbir empoze de
bulunmaz, sunumlar yapmazlar. İlk gözleminiz de, algılama çabanız da çok farklı
bir tespitiniz olamayabilir. Hayatı tek düzeliği içinde yaşarlar. Anne gibi, eş
gibi, arkadaş gibi, kardeş gibi alışılagelmiş tüm sorumluluklarını hakkıyla
gerçekleştirirler. İç dünyası dışarıya kapalıdır, kendi içini sadece kendi
bilir ve yaşar. Dış dünya da hayallerinden, beklentilerinden bahsetmez, bu tür
de sohbetlere müdahil dahi olmaz. Yaşarlar, herkes gibi, her insan gibi,
farklılığın farkın da olabilmek için yürek gözü ile bakmak, algı gücünün yüksek
olması gerektir. Bir kaç bilinmeyeni olan basit bir problem değil, çok
bilinmeyeni olan bir muammadır. Fırtınaları, kasırgaları bir başına atlatmış,
sona kalan döküntülü hal de dahi duruşunu bozmadan dik kalabilmeyi
başarmışlardır. Olduğu halde ki, birçok insana ne zor, ne sıkıntı denilen
durumlar onun için yaşanmışlıkları için de, deneyimleri arasın da olduğundan,
tebessüm ederek yaşar geçerler. Güçlü olma halin de kıdem almış, kademe
atlamıştır. Yenilgilere dair hiç tavizi yoktur, yenildiğin de hayatın bir
parçası olduğu gerçeğine kendisini inandırmış ve hayata, bakış açısına,
tavrına, duruşuna işlemiştir, duruşunu belirlemiştir. Anadolu da dönem dönem
‘’Osmanlı kadını’’ ‘’erkek gibi’’ tanımlamalarından haz etmez, tamamıyla
uzaktır.
Yaşadıkları
zorluklar, yaşaması muhtemel sıkıntılara hazırlıklı, gardını almış haliyle dahi
‘’KADIN’’ olma halinden hiç pişmanlığı olmamıştır. Kadın olma halinin yanın da
dişidir, cazibelidir, duygu yoğun haldedir. Sahip ve tüm ayrıntılarını
hassasiyetle muhafaza ettiği dişi halini geri plan da tutar, ister ki aklı,
yüreği olan algı gücü yüksek olanlar farkın da olabilsin. Kendi hayatın da
sahip olmasa dahi somut sahiplenme istek ve tutkularından soyutlanmıştır.
Pahalı hediyeler, klas bir restoran da ki yemek, son model bir otomobille
yapılan tur atma işlevleri, dudak ucuyla gülüp geçme sebebidir. Bu dudak ucuyla
gülme halini hiç gören, algılayan olmamıştır, olmasın diye ölçüsünü hep saklısın
da kalacak gizemliliğin de kullanmıştır. İnanır, bilir ve bu bilgisi ile
bekler, yaşayacakları arasın da bir güzellik, birliktelik var ise, mutlak bir
şeyler vesile olur, gerçekleşir. Tanrı sevgisini ve iletişim için de olma
halini hep devam ettirmiş, devam ettirmeyi daim kılacaktır. Hayatın içinde ki
her insanı, kendi senaryosun da ki figüran gibi görür, ne hayata, ne de
insanlara EYVALLAH etmez. Hayata karşı büyük beklenti ve hayallerden uzak
yaşar, yaşamanın seviye boyutunun farkın da, tırmanışını devam ettirerek.
Mir
Murat Demir
Hayat tüm güzellik ve zorluklarıyla süredursun
En
zor soruyu cevaplamalı insan
Kimi
sevmeli
Seven,
sevildiğini bildiğini mi
Bilen,
tavır ve konuşmalardan öte
Düşüncelerini,
düşlerini bileni mi
Zor,
çok zor yakalamak, anlamak
Hayat
da zor, işte budur başarmak
Konuşmadan
dahi anlaşılmak
Buldun
mu anlayanını, sev
Yetmez
sevmek, sarıl
Hayat
artık çok kolay ve sade
Mutlu
yaşarsın harıl harıl
Sevgilin
olmasa ne çıkar
Seni
sen gibi biliyor, istemem darıl
Kimlere
nasip, kimler ulaşır böylesine
Ezberlerini
boz, ne anne ne baba ne de kardeş
Çok
azına denk gelir, samimi, tam anlayan eş
Kanunu
kuralı yok bu işlerin
Taklit,
ezber, tekrardır senin bilişlerin
Hem
tam algıda, anlaşılıyor
Hem
de zirvede sevip, seviliyorsun
Sen
cenneti dünya da yaşıyorsun
Cennet
sana ulaşmış da bilmiyorsun
Mir
Murat Demir
1965-1980
yılları arasında doğanlar X Kuşağı,
Öyle
yazıyor bilim dünyası, literatür, bilinen böyle
Cenneti
de cehennemi de yaşarken gördük
Ne
çok hayallerimiz vardı, yüreğimize gömdük
Sevgiyi
istediklerimize yürekten verdik
Saygıyı
insan olana, etik yaşamakta olana sunduk
Mücadele,
insan hakları, ilkelerimiz, ülkümüz, devrimlerimiz
Kabul
edilmeli ki biz kendimizi ziyadesiyle yorduk
Ailelerimiz
kalabalıktı aynı derin sahana kaşık salladık
Samimiydik,
neyse oyduk, kendimizi allayıp pullamadık
İçten
pazarlıklı, ikiyüzlü, egolu kibirli insanı sallamadık
Sağcı
solcu olduk, şehirli köylü, zengin fakir, güzel çirkin
İnsanın
insana zulmü, baskısı neden, anlamadık
Varımızı
yoğumuzu diyemem de, simitlerimizi paylaştık
İyi
olan sevindirici olan, terör yoktu ya da çok cılızdı
Yurt
dışındaki temsilciliklerimiz elçilerimiz öldürülürdü
Ülkemiz
de cehaletten tam sıyrılamamış, kan davaları
Eften
püften sebeplerle insanlarımız öldürülürdü
Doğum
günü, söz, nişan törenleri ekseriyet evlerde
Düğün
merasimi varlığı nispetince azı salonlar da
Bir
de sanatçı getirilen olurdu ki, dolaşırdı dillerde
Mizah
dergilerimiz az özdü, gırgır, fırt, çarşaf
Yazarı,
çizeri, seviyeli kaliteli, insanımız güldürülürdü
Kitaplarımızı,
dergilerimizi, plaklarımızı, kasetlerimizi paylaştık
Okumak
çok okumak gerek, ekseriyet anlaştık
Ne
güzellik ne zenginlik ne taraftarlık, aşırılıklarla zıtlaştık
Ne
zaman toparlansak, bir araya gelsek
Dinini
mezhebini sorgulamadık, zengin fakir oluşunu da
İnsanız
madem, kin ne, öfke ne, bilmeden kaynaştık
Acılarımızı
da sevinçlerimizi de koyduk ortaya
Tanıdık
tanımadık, kim hasta olsa, kim ölse buruklaştık
Atatürk,
İnönü, Fatih, Kanuni, Yavuz, Nazım, Veysel
Onur
kaynağımızdı, neslimizi, tarihimizi anlamamızdı
Can
Yücel, Ahmet Arif’le bayağı geç tanıştık
Ne
güzel ki bizden, neslindeniz, okuyup araştırdık
İnsan
nasıl Atatürk’ü sevmez, hayran olmaz, şaşırdık
Teksas,
tommiks, zagor okuduk, okuyup paylaştık
Kemalettin
Tuğcu’nun çokça hüzünlü kitaplarını okuyup,
Radyo
da arkası yarınlar, temsiller dinleyip ağlaştık
Tatile
gitme çok seyrek, herkesin köyü tarlası bahçesi var
Kış
için hazırlık, bulgur, salça, dövme, tarhana, bütçeye kar
Sokakları
sebzeciler dolaşırdı, hep aynı kişi, takılıp şakalaştık
Devlet
memuru saygın bir meslek, zirvede ki öğretmenlerimiz
Bir
harf, bir bilgi, bir görgü öğrenmek, önemli değerlerimiz
23
Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim hepimizin bayramıydı
Hava
karardığında Askerimiz fener alayı ile yollardaydı
Şeker
bayramı, kurban bayramı, her çocuk kapı kapı dolaşırdı
Küskünlükler
kızgınlıklar uzamaz, arabulucusuz barışılırdı
O
yıllarda çokça çeşit oyuncak yoktu, verecek parada yoktu
Küçükken
büyüklerimiz yaptı, büyüyünce kendimiz
Yokluk
yoksulluk ayrı kabullenilmiş çaresizlik ayrı
Yaratıcı
duruşumuz para baskısını, varlık fendini yendi
Kim
ne ise o, ekseriyet moda trend bilmez, herkes kendi
Bilinç
çok gelişmemişti, ilgisiz alakasız, her işe karışılırdı
Bayramlarda
yeni yıl için kartpostal gönderip
Gurbetteki
sevdiklerimizle arkadaşlarımızla mektuplaştık
Teknoloji
de çokça çeşitli üründe yoktu, olan içinde para
Matematik
defterimiz sarı yapraklı, ucuz olması haklı
Çizgili
defterimize de kenar süsü yaptık, azıcık da inattık
Sinemaya
gidip film izlesek, mutlak birilerine anlattık
Yaz
tatili, sömestr, cumartesi pazar derken çoğumuz çalıştı,
Kazandıklarımızı
az eve, çoğunu harçlığımıza kattık
Kız
arkadaşlarımız ortaokul yaşlarında başlardı çeyiz telaşına
Başlık
parası varla yok arası, çoğunlukla karşıydık
Aileler
kalabalıktı da gelir getiren ekseriyet tekti
İsraftan
uzak değer bilenlerdik, aç açık kalmadık, yetti
Mahalle
sokak kültürü vardı, çok katlı binalar yoktu
Sokak
dayanışması, komşu dayanışması çoktu
Cep
telefonu da ne, evinde telefonu olan bayağı havalıydı
Havalar
sıcak soğuk, insanımız kibirli olanla kavgalıydı
Ecevit’i
Demirel’i Türkeş’i Erbakan’ı gördük
ABD’yi
hiç sevmedik, Yunanla Kıbrıs da savaştık
Darbe
gördük, baskı gördük, çıta gibi gençlerimizi astık
Çok
kavga münakaşa ruhumuzda vardı, çevik ataktık
Saman
alevi misali, o an, orada, diş bilenmeden bitti
İnsandık,
yanıldık, hatalı olduğunu anlayıp gerçeğe sarıldık
Gerçek
sevdik, samimi sevdik, içten sevdik
Sevgiyle
çıkarı iç içe görenler oldu, bilinçliydik, arındık
İki
bin yirmi bir deyiz, zararsızdık, faydası söylenmese de
En
küçük olanımız kırkı geçti, kabullenemesek de yaşlandık
Sanki
soyut somuttan daha önemliydi yaşadıklarımız da
Değer
bilerek, seviye bilerek, insanı önemseyerek yaşadık
X
kuşağı, müdahili olduğum, acı tatlı yaşadık yaşıyoruz
Saçmaladıklarımız,
kavgamız, bilgisizliğimiz, cehaletimiz oldu da
Kanaatimce
denge vardı, çağımızca bilge, haddimizi aşmadık
Mir
Murat Demir
Arkadaş
diye sırtımızı dayadığımız
Dostum
can diye el uzattığımız
Kan
bağına kanıp içimizi anlattığımız
Sevdim
diyerek gözlerine baktığımız
Yalan
hep yalan,
Ölümdür
gerçekliğine inandığımız
Seni
seviyordular da yalan
Kurban
olurum da yalan
Sensiz
yaşayamam da yalan
Evren
gerçek, dünya gerçek, ölüm gerçek
Süreç
ki içindeyiz, bir su damlası
Sonsuzluk
içinde bir çiseleme
Toprak
deryasında bir toz zerresi
Nereden
nasıl geldik, yetmez aklımız
Ölüm
muamma, düşün dur, var mı ertesi
Sevdiklerimizi
kendi elimizle toprağa sararız
Sensiz
yaşayamam da yalan
Dünya
halleri, nereden nasıl anlasak, talan
Umutla
beklediğimiz yarın
Ulaşırsan
yarına işte karın
Dünyaya
gelirken yırtılır zarın
Varamadık
sırrına bir yaşam, muamma
Dünya
yalan
Beklemek
ki umut deryası
Gönül
hanemiz ki oldu viran
İnsan
olmaya çabaladım
Yaşamak
ki kendi harmanım
Cevabımdır,
olursa soran
Ben
kendimi arıyorum, olma yoran
Mir
Murat Demir