Şair ve yazar. 21 Ekim 1979 tarihinde
İstanbul’da dünyaya geldi. Babasının memuriyeti nedeniyle küçüklüğü İstanbul’da
geçti. Memleketi Bursa’dır.
İlkokula Bursa’da başladı.
Gümüşhane’de devam etti. 1990 yılında Isparta Şarkikaraağaç Atatürk İlkokulunu
bitirdi. Isparta Şarkikaraağaç Ortaokulunu ise 1993 yılında tamamladı.
Lise öğrenimine Samsun Veteriner
Sağlık Meslek Lisesinde başladı. Daha sonra İstanbul Selimiye Veteriner Sağlık
Meslek Lisesine nakil oldu. Parasız yatılı olarak okuduğu liseden 1996 yılında
mezun oldu. Aynı yıl Samsun 19 Mayıs Sınıf Öğretmenliği bölümünü kazandı.
Üniversite öğrenimine devam
ederken, 1998 yılında, Elazığ Karakoçan İlçe Tarım Müdürlüğüne Veteriner Sağlık
Teknisyeni olarak atandı. Hem okuyup hem çalışmak suretiyle 2000 yılında
üniversiteyi bitirdi.
2002 yılında Erzurum / Ilıca'da
kısa dönem olarak askerlik görevini yerine getirdi.
2003 yılında öğretmenliğine geçiş
yapmak için müracaatta bulundu ve Batman Sakarya İlkokuluna sınıf öğretmeni
olarak atandı. Sonrasında ise 2010 yılından itibaren Batman Zübeyde Hanım
İlkokulunda çalışmaya başladı.
Şiir yazmaya ve yayımlamaya 2000
yılında başladı.
Şiirleri ve şiir üzerine yazıları
2004 yılına kadar: Varlık, E, Heves, Başka, Kavram Karmaşa, Şiir Ülkesi, Sepya,
Budala, Kuzey Yıldızı, İmlasız, Ağır Ol Bay Düzyazı, Daktilo, Ay, Akatalpa
dergilerinde yer aldı.
2002'de Rıfat Ilgaz Şiir Ödülünü
kazandı.
2005 yılından itibaren dergileri
sadece okur olarak takip etmeyi tercih ederek, edebiyat dergilerinde yazmayı
bıraktı.
2009'da ilk kitabı 'Son' okura
sunuldu.
2013 yılında, beş tane şiiri
İngilizceye çevrilerek, George Messo editörlüğündeki Turkish Poetry Today
seçkisinde yer aldı.
2017 senesinde "Karanlık
Kahvaltı" adlı dosyasıyla, İsmet Kemal Karadayı Şiir Ödülünü kazandı.
2018'de Nuri Bilge Ceylan'ın
"Ahlat Ağacı" filminde, alıntı yapılan 'Kaynak Yazarlar' arasında yer
aldı.
Polat Onat'ın kaleme aldığı 8
roman, 13 öykü, 6 şiir, 4 deneme ve 16 çocuk kitabı yayımlanmıştır.
KİTAPLARI
Şiir:
Son / "2002 Rıfat Ilgaz Şiir
Ödülü" (2009)
İhtiyarın Vefatı (2011)
Karanlık Kahvaltı / "2017
İsmet Kemal Karadayı Şiir Ödülü" (2018)
Şiiri Bırakma Seansları / "Bütün
Şiirleri" (2019)
Berat Münzevî'nin Efsane Eseri
Esmaül Hüsna Kitabı (2021)
Katil Şairler Antolojisi (2021)
Roman:
İntihar Etmiş Bir Taşra Berberinin
Şiir Kitabı ve Önsözü / "Postmodern Roman" (2012, 2018)
Kıyamete Son 99 Gün / Kıyamet İçin
Şafak 99 "Apokaliptik Bilimkurgu Romanı" (2016, 2020)
Ölümsüz Cümleler / "Polisiye
Roman" (2017, 2021)
Kurtalan Ekspresi'nde Tuhaf Bir
Yolculuk / Fazıl Hüsnü Dağlarca'yı Görmeye Gitmek "Otobiyografik
Roman" (2018, 2022)
Şairleri Ben Öldürmedim /
"Polisiye Roman" (2018)
Işıktaki Zehir / "Apokaliptik
Roman" (2019, 2022)
Gizemli Sırlar Kitabı /
"Panoramik Roman" (2020)
Türkiye'nin Yaşayan En İyi Yazarı
/ "Psikolojik Roman" (2021)
Öykü:
2079'da Karşılaşacağınız Dokuz
Olay / "Kozmik Bilimkurgu" (2019)
Yok Olmadan Önce Dünya /
"Distopik Bilimkurgu" (2019, 2022)
Gelecekten Akıl Ötesi Haberler /
"Kaotik Bilimkurgu" (2019)
Karanlık Evren Kehanetleri /
"İnovatif Bilimkurgu" (2019)
Değişken Kâinat Teorisi /
"Mistik Bilimkurgu" (2020)
Android Park'a Hoş Geldiniz /
"Fütüristik Bilimkurgu" (2020)
Koronavirüs Karantina Günlükleri /
"Aktüel Bilimkurgu" (2020)
Uzayın Keşfi Efsanesi /
"Ezoterik Bilimkurgu" (2020)
Tüm Kediler Uzaylıdır /
"Sibernetik Bilimkurgu" (2021)
Sıfırıncı Hasta / "Spritüel
Bilimkurgu" (2022)
İnanılmaz Zaman Yolculukları /
"Tematik Bilimkurgu" (2022)
Robot İmparatorluğu /
"Tematik Bilimkurgu" (2022)
Uzaylı / "Tematik
Bilimkurgu" (2022)
Deneme:
Her Çocuk Harikadır (2017)
Yazarlıkla İlgili En İyi 99 Film
(2017, 2021)
Taşra Mektubu Olayı (2021)
Müsaade Ederseniz Bazı İtirazlarım
Olacak (2022)
Çocuk Edebiyatı:
Şiir Madalyonunun Gizemi (2013,
2020)
Kelimeden Çiçekler (2014)
Yatılı Okulda Mükemmel Bir Gün
(2017, 2018, 2019, 2021)
Şiir Perisi'nin Sırları (2017)
Yatılı Okuldaki Hazine / Gizemli
Yurt1 Sır Kardeşliği (2017, 2020, 2022)
Matematik Ormanı Masalları (2018)
Türkçe Denizi Masalları (2018)
Yatılı Okulda Mükemmel Bir Hafta
(2018)
Yatılı Okuldaki Heyecan / Gizemli
Yurt2 Gezegen Yolcuları (2018, 2020, 2022)
1 Dakikada Okunacak Masallar
(2019)
Gizemli Yurt 3 / Okyanusya Diyarı
(2020, 2022)
Gizemli Yurt 4 / Tehlikeli Misafir
(2020, 2022)
Gizemli Yurt 5 / Kahramanlar Âlemi
(2020, 2022)
Nasrettin Hoca Fıkralarının
Ardından Neler Yaşandı? (2020)
Küçük YouTuber Cincem ile Ablası
Instagram Fenomeni Ayşetek'in Müthiş Kapışması (2021)
Dört Kanatlı Melek İş Başında
(2021)
Polat Onat İçin Ne Dediler?
“Çağdaş şiir ve edebiyatın soylu
birikimini yüksek bir irtifayla buluşturan şaheser olarak nitelendirilmesi
doğru olan bir şiir kitabı: ‘İntihar Etmiş Bir Taşra Berberinin Şiir
Kitabı ve Önsözü’.
Bu şaheser bir şiir kitabıdır.
Şair Polat Onat, bu şiir kitabıyla estetik açıdan yüksek bir niteliğe ulaşmayı
başarıyor. Kalıpların, biçimlerin, yönelimlerin, bilindik ve aşınmış biçimleri
ve biçemleri (üslubu) kifayetsiz bulduğu için, iptal ederek, bu bildik biçim ve
biçemler dışında, bir şiir kitabının, çokken bir yapıya sahip olmasını teklif
ediyor ve daha önce mevcut olmayan, hayatı hikâyemizin iç ve dış manzaralarıyla
buluşturan, halis ve saf şiiri keşfetmeyi, başarıyor.” (Hüseyin Avni Cinozoğlu)
KAYNAKÇA: Aziz Kemal Hızıroğlu / Polat Onat ve ‘Son’ Sessizliği (Eliz Edebiyat, Şubat 2010), Hakkı Çınar / Bekleyiş Şiirleri (Bireylikler, Ocak-Şubat 2010), Behçet Yani / “Son” (Şiiri Özlüyorum, Mart-Nisan 2010), Hüseyin Peker / Kitap Sırtına Yazılanlar (Kurşun Kalem, Temmuz-Ağustos 2010), Ahmet Günbaş / Şiirden Şiire XVII (Zalifre Yazıları, Aralık-Ocak 2011), Turan Karataş / “İhtiyarın Vefatı” (Yeni Şafak Kitap eki, Sayı:54), Mehmet Gökyayla / Sezgileriyle Yazan Bir Şair (Şiirden, Kasım-Aralık 2011), Cevat Akkanat / Bir Melalname: “İhtiyarın Vefatı” (Millî Gazete, 26 Mayıs 2011), Hüseyin Avni Cinozoğlu / Bir Anti Kahraman: Âdem Yoksun (Zalifre Yazıları, Sayı: 18), Serdar Çelik / Bir Berberin Manifestosu (Zaman, Kitap Zamanı eki, 7 Ocak 2013), Cafer Yıldırım / Her Şair Sonuçta Bir Adem Yoksunu’dur (Aydınlık Kitap Eki, 11 Ocak 2013), Polat Onat (polatonat.blogspot.com, 29.01.2022), Bilgi Formu ve Teyidi (2022).
sabah erken
tepeye çıkan patikada yürüyoruz
kuş cıvıltıları eşliğinde
taşlara bakıyoruz
altlarında kaynaşan böceklere
kurumuş yapraklar
gökyüzü bulutlanıyor
sızlamaya başlıyor romatizmalı bacaklarım
ufukta şimşek çakıyor
konuşmuyoruz
görünmez ellerinle kuşku içinde
paslanmış bir anahtar uzatıyorsun bana
artık hiçbir kapıyı açmayacak bir anahtar.
"İhtiyarın
Vefatı" kitabından
seni tutuyorum sıkı sıkı bir elimle
sızlayan dizlerime aldırmadan sabah vakti
her gün aynı yolu yürüyorum yavaş adımlarla
sokağın sonundan sağa döndüm mü
dümdüz ilerliyorum mezarlığa doğru
ağaçlardaki kuşların sesini dinleyerek
camiyi geçip yokuşu tırmanıyorum
her zaman oturduğum banka oturup
salıncakta sallanan çocukları seyrediyorum
tahterevallideki neşeli çığlıkları.
tuhaf şey gelecekte yaşamak
gerçekleşmeyecek olayları görerek parkta
hatırlamak tekrar geçip gitmiş hayatı
vah ki beyhude geçmiş ömür,
bir elimle bastonumu tutuyorum sıkı sıkı şimdi
diğer elimle olmayan torunumun minicik parmaklarını.
"İhtiyarın
Vefatı" kitabından
bebekliğim geliyor yanıma
savunmasız sevimli ürkek
gülümseyerek bakıyor emeklerken
çocukluğum merakla seyrediyor
yüzümü ki kırış kırış olmuş
ve kamburu çıkmış sırtımı
şaşkınlıkla izlerken gençliğim
gölgemi güldürüyor kötü esprilerle
kaç yaşında bu pis bunak
traş olmayı düşünmüyor mu
daha bir yığın saçma gevezelik,
hiçbir zaman ölmeden böyle
kendi kendimize konuşuyoruz gölgemle
nasıl yaşamıştık bir zamanlar dünyada.
"İhtiyarın Vefatı"
kitabından
benim üzülüp ağlamama hiç dayanamazdın
işte yine geldim zor bir tebessümle mezarına
dudaklarımdan dökülen yumuşak dualar
kandil gibi aydınlatsın daracık odanı
ki biraz olsun kendimi affedebileyim.
yanlış anlama bunlar gözyaşı değil yavrucuğum
üzerindeki çiçeklere doğru serptiğim
ibriğin dibinde kalmış birkaç damla su.
"İhtiyarın
Vefatı" kitabından
intikamı için tüm
kardelenlerin
düelloya davet ettim kederi
buz gibi
yavaşça uzanırken mezarıma
kefensiz
uçup gidiyor savrularak
unuttuğum unutuş
hevesinde acemi rüyaların
gizemi
bilseydiniz ne kadar
üzülürdünüz
uzaklara bakan bir gözün
ışıltısını
yere düşüp erirken zavallı
kar taneleri.
(“Son” kitabından)
bugün kıyamet günü kimse farkında değil
yapışkan bir sıcak kaplamış ortalığı
eskici sessizce geziyor el arabasıyla
güvercin uçuruyor iki delikanlı
dondurmasını yalıyor sevimli çocuk
asıyor çamaşırları yeni gelin balkonda
araba hızla geçiyor sokaktan
bahçede toprağı eşeliyor tavuklar
sallanarak uzaklaşıyor berduşun biri.
oturduğu bankta tüm bunları
gülümseyerek izleyen yaşlı bilge,
terini siliyor elinin tersiyle
ve hızla kararan ufka bakarak
uzun zamandır seni bekliyorduk, diyor
hoşgeldin ey kıyamet günü
ey kıyamet günü hoşgeldin.
"İhtiyarın
Vefatı" kitabından
eriyor etlerim dökülüyor
yorganıma yaprak düşerken
arife günü ziyaretime geldiğinde
duyacağım ürkek ayak seslerini
uzattığım taze menekşeleri kokla
soğuk mermer taşıma dokun
toprağın altındayım ben silemem
esen rüzgâr silsin gözyaşlarını.
"İhtiyarın
Vefatı" kitabından
ilerliyordum her adımda
büyüyen ayaklarla
geliyor diye mırıldandı park
o buraya geliyor
varmıştım doğarken ıslak
salıncaklara sevinç
yaralı bank eskimiş çocukları
hatırladıkça.
gülümseyen solgun kederiyle
belleğimizde
öyle sabit havada asılı kalan
iki kuru yaprak
ve uğultusu rüzgârın
tahterevalliyi sarsan
hep beraber tozlanıyoruz fotoğraf
albümünde
çekmecenin içindeyiz
unutulmuş sonsuza dek
sana doğru koşarken
önemli olan
şey.
(“Son” kitabından)
kovalarken karanlığı
alnımdaki asfalt
uykunun köşe taşlarını
sallayan arayışta
yanıp ıslanan ışıklarda
buruşur anlam
gece alabildiğine sarmalarken
evrenimi
uzağın iki fersah gerisinde
mi yine yalnızlık?
ne zaman başımı göğe indirsem
serçelerin yüzdüğü çölde
çepeçevre
kaplıyor hüzün denilen
tanımsız nesneyi
söndürdüğüm şarkının içindeki
ben
ister miydim gercüşte yaşamak
yanımda sen varmışçasına
mutlu
yaşam güzel bir şey olsaydı?
algılayabildiğim nesnelerden
gördüklerime bakarken
hatırlıyorum huzurevinin önündeki
ağacı
tam bu noktadan çoğalıyor
olmadığın her yer
hayatın uzaklaşırken
anlayacağın gibi
senin beni sevemediğin için
üzülmendir aşk
benim de ölmeyeceğin için
sana acımam
fısıldamandır diyebilir miyiz
on mart ikibinotuzda
ikindi vakti kucağında uyuyan
torununun kulağına
bu şiirin son dizesini?
dünyada yaşayan tek insan
benim
bu yerdeki bu anı duyumsayan
belki yarın on mart
ikibinotuz
galiba dün tanıştık
doksanaltıda
cevapsızlığın kunduzuna her
zaman inandım
ama yine de merak etmemek
elde değil
kimdin sen?
(“Son” kitabından)
Çağdaş şiir ve edebiyatın soylu
birikimini yüksek bir irtifayla buluşturan şaheser olarak nitelendirilmesi
doğru olan bir şiir kitabı: “İntihar Etmiş Bir Taşra Berberinin Şiir
Kitabı ve Önsözü”
Bu şaheser bir şiir kitabıdır.
Şair Polat Onat, bu şiir kitabıyla estetik açıdan yüksek bir niteliğe ulaşmayı
başarıyor. Kalıpların, biçimlerin, yönelimlerin, bilindik ve aşınmış biçimleri
ve biçemleri ( üslubu) kifayetsiz bulduğu için, iptal ederek, bu bildik biçim
ve biçemler dışında, bir şiir kitabının, çokken bir yapıya sahip olmasını
teklif ediyor ve daha önce mevcut olmayan, hayatı hikâyemizin iç ve dış
manzaralarıyla buluşturan, halis ve saf şiiri keşfetmeyi, başarıyor.
En önemlisi Şair Hüseyin
Peker'e verdiğim bir cevapta, Orhan Pamuk'un YENİ HAYAT ve diğer bazı
romanlarının zayıf eserler olduğunu Orhan Pamuk'un dünya edebiyatına SELİM
IŞIK, ZEBERCET, RASKOLNİKOV, BAY K., OBLOMOV, ZORBA, MURTAZA, İNCE MEMED,
MÜMTAZ gibi tip ve karakterler armağan edemediğini, en başarılı romanı
KARA KİTAP’taki GALİP VE CELAL SALİK 'İN NOVİL KARAKTERLERE BENZESE DE evrensel
tipler olamadığını, iddia etmiştim.
Polat Onat'ın ÂDEM YOKSUN adlı
anti kahramanı, SELİM IŞIK gibi evrensel bir tip. Ayrıca Polat Onat’ın bu
eserindeki başarılı kompozisyon, tasvir ve cümlelerdeki yetkinlikle, Orhan
Pamuk ya da başka bir yazarın cümleleri mukayese edildiğinde, Polat Onat’ın
eserinin, rüçhaniyete sahip olduğu görülecektir. Dahası dostum
Hasan Ali Toptaş’ın yol açıcı bir eser olarak alkışlanan BİN HÜZÜNLÜ HAZ adlı
romanını da aşan bir eser “intihar etmiş bir taşra berberinin şiir kitabı ve
önsözü”.
Şair Polat Onat, Cemal Süreya’nın
Üvercinka’ eserinden sonra Türk Şiirinde bir mucize. Ya da “zurnanın
ucunda yepyeni bir çingene”
Çünkü İkinci Bölüm’deki şiirler
yüksek risklere rağmen “geleneğin kurtarılmış
bölgesinde” sancağını görkemle dalgalandırmayı başarıyor. Geleneğin
müktesebatına ait bir arazi parçasında, yepyeni bir yol açmayı başarıyor.
Polat Onat’ın bu eserini Ertan
Mısırlı, Mahmut Temizyürek, Ahmet Telli, Selami Karabulut, Sevda Zeynep
Karadağ, Fuat Çiftçi, Mustafa Ergin Kılıç gibi doğruluk, dürüstlük gibi
faziletlerin kâffesini şahsiyetlerinden cem eden, entrika, hile ve dümen
çevirmeye asla temayül etmeyen, ama bir türlü küçük, sınırlı ve kıt
kapasitelerini artırma yolunda maalesef çaba göstermeyen, abi, abla ve mahalle
arkadaşlarınca da çok sevilen, bu “çantacı” arkadaşların, okumasını, tavsiye
ediyorum...
Mamafih bu asil ve kâmil
arkadaşların, ezber severlikleri yüzünden “intihar etmiş bir taşra
berberinin şiir kitabı ve önsözü”nün anlam katmanlarına asla nüfuz
edemeyeceklerinden de, emin olduğumu, üzülerek belirtmeliyim.
Çünkü okuma konusunda biraz özürlü
olan bu mütevazı arkadaşlar, çarşı, pazar, panayır amaçsızca dolaşmaları, çanak
çömlekçilik gibi el zanaatlarında son derece kabiliyetli olmalarına rağmen,
karakterlerindeki saflık, dürüstlük, doğruluk gibi vasıflarla temayüz
ettiklerini ve ne olduklarının da herkesçe malum olduğu ortadayken, benim
onları methetmem gereksiz bir durum.
Ama Cemal Süreya, hırsız, uğursuz
ve sahtekârlar takımına, Cemal ve Hüsnüne tasallut eden bu adi ve iğrenç
soytarılara lanet ediyordur. En çok da Cemal Süreya, kemancının her
mânâda küçük oğluna liyakatsiz, lakayt ve laubali, selam vermeye tenezzül bile
etmeyeceği, bu küçük ve ucube, acuze bir dilenciden farksız bu yankesiciye,
lanet ediyordur.
Orta tahsilli adam ve
hanımefendilerin, sanat da ısrar etmelerini, beyhude bulanlardanım. Esasa
dönelim:
Nazım halinde yazılan her metin
şiir olmadığı gibi, nesir biçiminde yazılan bazı metinler de özgün bir şiir
olabilir. Mesela Arthur Rimbaud’un düzyazı şiirleri. Türkçe’de de
Şair Osman Serhat Erkekli imzalı “Yerlere ve Göklere Dair” adlı
düzyazı şiirleri. Çarpıcı imgeler bir nesir biçimiyle de sunulabilir, ayrıca bu
düzyazı ile dizeler halinde simetrik yapı cem olunabilir.
Bazı okurlar bu şiir kitabı için,
bu bir romandır
Bazı okurlar bu bir öykü kitabıdır
ya da Novella’dır
Bazı okurlar bu çağdaş şiirin
kapsamlı manifestosudur
Ve bazı okurlar ise hayır bu halis
ve has ve hakiki bir şiir kitabıdır,
Yargıları içinde evvel emirde
doğru olan son şıktaki yanıttır.
2000’li yılları idrak
ettiğimiz bu muasır medeniyet asrında, şiir için mazideki ve daha yakın
zamandaki tüm kalıp, biçimlerin hatta temaların bir alışkanlık halinde âdeta
kemikleştiği, bu alışkanlığın radikal bir devinimle aşılabileceği kaziyesini
idrak eden Şair Polat Onat’ın, vaaz ettiği nitelik, yüksek bir estetik düzeyi
müjdeleyen, gerçek bir devrimdir.
Türkiye’de son zamanlarda bir
ucube olarak kendini, aşikâre eden Deneysel Şiir, Görsel Şiir ve kifayetsiz
muhteris ve ehliyetsiz şair arkadaşların, alelacele kaleme aldıkları
Manifestoları, geçersiz kılan bir Ars Poetica.
Bu Ars Poetica için, belli
ki “kırk yıl dergâha tek bir eğri odun taşımayan” bir derviş sabrı ve özenini
görmek mümkün.
Türkçe de Deneysel, Görsel
örneklerde tek bir başarı vardır, o da Şair Tarık Günersel’e aittir.
Bir Orta Oyunu, bir Karagöz
düzeyindeki vasat bir tuluatın mutlak butlanla malûllüğünü de kesinlikle
kanıtlayan, Türk Şiiri’ndeki Türk Avam Kamarası düzeyindeki bir vasatlık ve
orta irfanla malûllük hali ve herkesçe malûm olmasına rağmen, göreli
itibarlarını aralarında bir şebeke tesanütüne borçlu editör, üleştirmen, ödül
ve şiir yıllığı simsarları, İstanbul’da Polis Locasına dâhil ve komplo ve
kumpas vehmedecek derecede paranoyak, müddei umumilerle birlikte görev ifa
eden, kısa boylu ve tıknaz bazı arkadaşların, artık son sahnenin yaklaştığını
haber veren, deprem çantaları olsa bile, büyük bir depremin altında enkaz
arasında ziyan olacaklarına dair, bir kehanet. “Basiretsiz Manifestik”
şairlerin yol açtığı bir manifestolar mezarlığı.
Öyle ki Ahmed Haşim’in Piyale’nin
önsözü olarak yazdığı “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar”, Garip, Toplumcu
Gerçekçi, İkinci Yeni ve 1960 sonrası benzer içtihatları da, mülga eden,
Manifesto adını taşımasa da dört başı mamur bir Manifesto.
Çağdaş yönelimler ya da deneysel
ve görsel, kifayetsiz keşif ve inşaların, kıt zekâlara üstün hürmet
bahşedilmesini sona erdiren, nadir bir zirve... Şair Polat Onat’ın, “Evet, ben sadece bir şiir kitabı
yazdım.” cümlesinde ısrar edeceği, tahmin olunabilir.
Sıradan okur, bu şiir kitabını
önceleyen bir şaheser olarak Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” romanını
ve “Korkuyu Beklerken” adlı öykü kitabının mülhem bir edası olduğunu
iddia edeceklerdir. Tutunamayanlar’daki Selim Işık karakteri hemen
hatırlanacaktır.
ÂDEM YOKSUN da tıpkı Selim Işık
gibi modernitenin şiddetine maruz kalan Modern Bir Evliya. Ama külliyata hâkim
okurlar Tutunamayanlar'la birlikte Dostoyevski’nin BEYAZ GECELER adlı
romanından el alındığını, keşfedebileceklerdir. Beyaz Gecelerdeki iki ben
anlatıcı vardır. Bir yazar Dostoyevski, diğeri de saf ve halis aşkın sembolü
Nastenka.
Polat Onat daha çok Beyaz
Geceler’deki yazarın sesini ve erkek ben anlatıcının edasını tecarüs
etmektedir.
Beyaz Geceler’de erkek ben
anlatıcı Petersburg şehrinde bir flaneur gibi avare dolaşan hayalperest yazar
gibi, Şair Polat Onat’ta Batman şehrinde bir flaneur gibi dolaşan hayalperest
bir şairdir. Yani Flaneurlüğün büyük şehirlere özgü olduğu anlayışına da,
itiraz eder.
Batman şehrini gezen hayalperest
şair Polat Onat, daha ziyade metinler, kitaplar arasında dolaşmaktadır. Hayatın
sanatla buluşmasını isteyen şairimiz, metinler arasında gezinirken, Türk
şiirine musallat olmuş pek çok travmayı, yanlışı, iltimas ve cehaleti de
sergiliyor. Kara mizahla stilize ederek, pek çok travmayı bir bir sergiliyor.
Elbet bu flaneur sadece Batman
şehrinde değil, önsöz metnin son bölümlerinde trenle seyahat ediyor. İstasyonlardan,
şehirlerden, ovalara bozkırlara, telgraf tellerine bakarak geçiyor. Doğu
Ekspresi, Kurtalan Ekspresi ve Mavi Tren ile seyahat eden yolcuları
betimlerken, paralel olarak da edebiyatın, şiirin, sanatın güzergâhlarından
geçiyor. Türkçe tahkiyede tasvir sanatının en mükemmel örneklerini de bu büyük
eserde görmekteyiz. Yazarın da iddia ettiği gibi gerek düzyazı metinde gerek
ikinci bölümdeki şiirlerde tek bir virgül, ses, sözcük hatasının olmadığı, Opus
Magnum’a özgü bir armoni, tenasüp ve ahenk... Ahenkten kastettiğim
musikiye dair bir nitelik değil, nevi şahsına münhasır yeni bir Altın
Oran…
Önsöz olarak kaleme alınan uzun
düzyazı metinde, anlam genişlemesiyle, yüzeydeki lâfzî anlamla birlikte, yakın
okumayı gerektiren farklı anlam katmanlarını keşfetmek, mümkün.
Mesela Şiirci Amca adlı
69-70 sayfadaki kısa öyküde kasabada yarı meczup başka şairlerin şiirlerini
beyaz kâğıtlara kopya ederek kasaba çarşısında dolaşarak satan, şiire tutkun
muhtemelen tahsilsiz sempatik bir Şiirci Amca betimlemesi var. İlk bakışta bir
kasabada, yarı meczup bir adamın, şiire olan sevgisini hatırlatan bir sempati
içinde yorumladığım bu Şiirci Amca’nın, başkalarının şiirlerini kopya ederek,
kendine mal eden bir şairi hatırlattı. Biraz haksız bir yargı olmakla birlikte
bu Şiirci Amca sanki Şair Ahmet Ada’yı tanımlamaktaydı. Zira aşağıdaki
cümleler:
“ Kopya ettiği şiirleri
içine doldurduğu kahverengi evrak çantasını sallaya sallaya, hafif kamburu
çıkmış şekilde kasaba sokaklarını arşınlaması, utangaç bir tebessümle dükkânlara
girip çıkması, daha dün gibi gözümün önünde. Bayramda, biriktirdiğim
harçlığımın bir kısmıyla da ben de Şiirci Amca’dan bir şiir aldığımı hayal
meyal hatırlıyorum. Geçmiş gün on kuruş mu, yirmi kuruş mu ödedim aklımda
kalmamış. Diğer insanlara sattığı fiyattan daha uygun fiyata vermişti bu şiiri
bana. Halim Şafak diye bir şairin ‘Cümle Yangınlara Razıyım‘ adlı kısa
bir çalışmasıydı.”
Devamında Şiirci Amca ya dair
diğer özellikler, ölümü ve bir mezar taşının dahi Benzer anlam genişlemeleri
kitapta küçük tahkiyelerde görmek mümkün. Lâfzî olarak hayata dair manzaraların
ruh halleriyle birlikte betimlendiği bu tahkiyeler, düz anlamıyla gerçekçi ve
ustalıklı bir tasvir, ama derin yapıda mutlaka bir şiir, sanat meselesine dair
bir eleştiri ya da tespit.
Mesela sayfa: 33’de başlayan Zehra
Teyze ve Kamil Enişte ‘den bahseden bölüm...
“Hey gidi günler hey! Çocukluğumdaki bir sahne
canlandı gözümde. Kasabamızın tenha ve sessiz arka sokaklarından birinde, dış
cephesindeki sıvaları yer yer dökülmüş, bakımsız ahşap bir evde otururlardı
Zehra Teyze ile Kamil Enişte.”
“Zehra Teyze ufak tefek bir ihtiyarcıktı.
Yirmi yıldan fazla felçli olarak yatan kocası Kamil Enişte’nin bakımını
yaparken, sanki dünyadaki en eğlenceli işi yapıyormuş gibi sürekli tebessüm
ederdi.”
Betimlemelerde ki “ahşap” vurgusu,
ev hali ve evdeki muhtelif eşyalar, anlam genişlemesi için gerekli. Ben bu
verilerden yola çıkarak, bu iki kişinin kimliğini doğru olarak tespit ettim.
Bu tahkiye düz lâfzî anlamı
dışında, edebiyat ve şiire dair eleştirel bir kıssa olarak
okunduğunda, Kamil Enişte ile Zehra Teyze’nin Türk şiirindeki iki şairi
işaret ettiğini anlamak mümkün. Tabi ki isim vermek tehlikeli olduğu için, bu
yatalak felçli erkek şairle, yirmi yıldır “dünyadaki en eğlenceli işi
yapıyormuş gibi sürekli tebessüm ederek” Kamil Enişte’nin bakımını yapan
cefakâr ve vefakâr kadın şairin adlarını vermiyorum.
Yine benzer bir anlam
genişlemesine 100. sayfadan başlayan tahkiyede tanık olmaktayız:
“Çağlar İlçesi Körhatlı Mahalesin’de oturan
Nilgün Karakum (73) ve kızı Derya Karakum (40) evlerinde bulunan çöplerin
havaların ısınmasıyla kötü kokularından rahatsız olan vatandaşlar, durumu
yetkililere bildirdi.”
Diye başlayan tahkiye çöp, koku,
belediye zabıtası izleği üzerinden devam etmekte. Çağlar İlçesi Ece Ayhan
Çağlar’ı, Körhatlı Mahallesi’nde Ece Ayhan’ın Kolsuz Hattat eğretilemesini,
Nilgün Karakum Rahmetli Nilgün Marmara’yı, Derya Karakum’un ise muhtemelen Lale
Müldür olduğunu tespit ettim.
Yazar ve şairler hakkında benzer
eğretilemelere, alegorik anlatıma Sema Kaygusuz’un “Yere Düşen Dualar” adlı,
post modern teknikleri başarısızca ve acemice uyguladığı enflasyonist arazla
malûl romanında tanık olmuştuk. Sema Kaygusuz, kritik etmek istediği yazar ve
şair sayısını, enflasyonist bir iştahla yüksek tuttuğu için, başarılı
olamamıştır. Üstelik Sema Kaygusuz’un bu romanda kendi yazdığı ve ilk mektep
çocuğu kadar bir feraset sergileyemediği manzumelere de, yer vermesini tuhaf
bulduğumu belirtmeliyim. Asıl tuhaf olanı Sema Kaygusuz’un şiir adını verdiği
zırvalara Şair Birhan Keskin tarafından icazet verilmesiydi. Şair Birhan Keskin
elbette vahim bir etik hata yapmıştır. Birhan Keskin bu arkadaşça tesanütün
sebep olduğu etik ihlal nedeniyle Türkiyeli okurlardan derhal özür dilemelidir.
Gerçeği itiraf etmelidir.
Polat Onat yakaladığı kalite ve
nitelik, daha ciddi ve seçkin rekabet alanı inşa ederken, gelecekteki şiir ve
metin çalışmalarının yetkinliğini de âdeta garanti ediyor. Yani Polat Onat’ın
bu kitabını okuyan genç şair ve yazarlar, kısa vadede sıradan başarılar yerine,
sabırla emek vererek, “intihar etmiş bir taşra berberinin şiir kitabı ve
önsözü” adlı Polat Onat’ın ve sanatın diğer nadir örneklerinin çizdiği
irtifayı gözeterek, bir mesaiyi amaçlayacaktır.
Şiir, Polat Onat’ın da vaaz ettiği
düşünceler paralelinde her türlü abartılı önemden azadedir. Şiiri
kutsallaştırmak, putlaştırmak, şiir yazan için bir yabancılaşmayı, bir hakiki
olmamayı da bir mutasyon olarak kişiye bir zaaf olarak da yansıyabilir. İnsan
olarak şiir edebiyatla alakamız, bizim için şiir ve edebiyatın dışında kalan
ama şiir ve edebiyattan belki daha kıymetli temel insani nitelik ve
özelliklerle donanımlı olmamıza yardımcı olur. Alman - Türk yapımı bir filmde
başrollerden birini oynuyordum. Bir uçak sahnesi çekimi için İzmir’e gitmiştim
geçen hafta. İzmir’de genç şair evladım Neslihan Yalman’a, “ Şiir belki de o
kadar önem verilecek bir hakikat hali değil. Şiir bize hayat için çok daha
zengin donanımlara malik olmamızda yardımcı olur. En mühimi hakikatle ontolojik
bir ilişki kurmamızda lazım yüksek zihinsel formasyon, şiirle meşguliyetimiz
sayesinde, daha mümkün hale gelir. Ve daha akıllı, daha zeki, daha vicdanlı,
daha adil ve korkusuz bireyler olmamıza sebep olur Ve zaten böyle bir kâmil
birey olduktan sonra, halis ve hakiki insan olmanın şair olmaktan daha büyük
bir başarı olduğunu, görebiliriz” demiştim.
Aynı zamanda bu Ars Poetica’da
Polat Onat, çağdaş şiirin genel enkazını ve bu enkazın bulunduğu darülacezeyi,
iltimas ve kalpazanlığı şiar edinen vasati ve orta irfan sahibi, kıt zekâlı
şuaranın nasıl sefil ve ahlaksız bir şebeke halinde örgütlendiğini, aslında bu
güçsüzler arasındaki yaygın dayanışmanın belirgin bir liyakatsizlik lakaydi ve
laubaliliğe sebep olduğunu, şiir yıllıkları, şiir ödüllerindeki alelade kumpas
ve hileleri, bir bir sanık sandalyesine oturtarak, sorguluyor. En önemlisi
şiirin, sanatın ciddiyet ve yetkinliğini baş tâcı eden istikrarlı ve vakur bir
sanatçı duruşu.
Taşrada berberlik yapan bir şiir
heveslisinin, başlangıçtaki acemi ve istikrarsız ve dağınık haleti ruhiyesi,
aşama aşama bir mükemmelliğe, olgunluğa doğru bir tekâmülünü, özgüveni olmayan
acemi şairin, başlangıçtaki haline zıt bir dehaya ve özgüvene, bir vaazı kanun
salahiyetine mâlik olmasıyla, neticeleniyor.
Taşralı Berber elbet “ustura”
denilen aleti de hemen çağrıştırmakta. Taşralı berber Âdem Yoksun, usturayı
kullanmakta o kadar ustalaşıyor ki, usturanın ince ve keskin ağzını
fazlalıklar, orantısızlıklar, gereksiz tüy ve kılları yok etmekte üstün maharet
sergiliyor. Sanki berber değil de, bir hastayı neşterle ameliyat ediyor
ya da bir ceset üzerinde ayrıntılı bir otopsi yapıyor.
Simetrik ve bazen kontrast halinde
şairin halleri ve haleti ruhiyesi, tasvir ve betimlemelerde Çehov ustalığına
benzer bir yetkinlik. İç manzaraları, doğayı ve dış dünyayı, hayatın kimi
manzaralarını tasvir ettiği bölümlerlerdeki kalite, dikkat çekici.
Âdem Yoksun, başlangıçtaki acemi,
savruk ve dağınık, taşralı şiir heveslisi iken bir olgunlaşma sürecinde aşama
aşama, merhale merhale olumlu olarak değişerek evrimle dehaya ve var oluşun
zirvesine ulaştığın da, intihar ederek ontolojik bir zafer kazanır.
Zira Âdem Yoksun kendinin ulaştığı
var oluş zirvesine rağmen, sıradan hayatın fenemonel değerlere aşina vasati
dünyanın değişmediğini ve değişmeyeceğini fark eder sanki. Çünkü şiirle devrim
yapılamaz. Böylesi bir vasati iptidai dünya, bir deha için, âdeta bir
cehennemdir. Sartre’nin “Başkaları Cehennemdir” vecizesini hatırladım.
“tekinsiz, kuru ve alabildiğince şekilci bir
yapıyı hedeflediğimi kesinlikle reddedemem.” (S.10)
Poetik bir tutum olarak"
tekinsiz" sözcüğü Edward Said’in, J. Hillis Miller’den alıntıladığı
tekinsiz eleştirinin tanımlandığı cümleler “tekinsiz eleştirmenlerin
eserlerinde mantığın başarısız olduğu ân edebi dilin ya da salt dilin gerçek
doğasına en derinden nüfuz ettikleri ândır” [1]
Üslup egsantirik ve anormaldir.
Beyhude ya da iktidarsız bir akıl dışılık varlığı “ uçurum “ ya da “çıkmaz “
gibi sözcüklerle telaffuz edilen bir akıldışlılık, ben anlatıcın âdeta akıllı
adamın içinde bir deli öznenin de söz söyleme yetkisine sahip
olması “intihar etmiş bir taşra berberinin şiir kitabı ve önsözü” için
geçerli bir tespittir.
Ayrıca “kuru” niteliği orta
tahsilli şiir heveslileri ve okurların duygu, duygusallık gibi şairaneliği,
heyecanlı aşırı bir coşkuyla terennümü meşrulaştıran, “sulu” manzumeci edayı
dışlayan, akıl ve akıl dışılığın örgütlediği düşünce, entelektüel derinliği
öncelemeyi işaret etmektedir.
Ve bu kitabın aslı başarısı “aşırı
derecede şekilci” bir yapıyı, biçimi amaçladığı görülecektir. Özellikle önsözle
simetri olarak ve bir zeyl olarak düşünülen, ikinci bölümdeki şiirlerin cem
olduğu bir metinsel yapı Türkçe Şiir de bir ilk olma şerefine de sahip.
Özellikle bu şiirler yalınlıklarıyla, gelenekteki tecrübelerle benzer gibi
görünse de, mesela Orhan Veli şiirlerine benzerlik gibi yüksek bir riske
rağmen, farklı özgün ve yenidir.
Oğuz Atay’ın “ Tutunamayanlar “
adlı romanın kahramanı Selim Işık, başarısız olduğu, bu dünyada tutunamadığı için
intihar eder. Âdem Yoksun intiharı bir zafer ve başarı olarak görülse de, Âdem
Yoksun da bu vasati hayat ve dünyaya tutunamayacak kadar zeki ve ahlaklıdır.
Daha önce bir makalemde de
belirttiğim üzere Kafka’nın Dava romanın kahramanı Bay K, da vasati iletişim
diline yabancı olduğu ve bu iletişim diliyle uyum sağlayamadığı için, bu vasati
ortam tarafından cezalandırılır. Benzer bir cezalandırmaya Elias
Canetti’nin “Körleşme” adlı şaheserinde, görmekteyiz.
Tutunamayanlar’da Selim Işık
alıngan içedönük, aşırı duygusal, heyecanlı, ajitasyona eğilimli kırılgan ve
düzenle barışamayan dürüst ve saf hali, Âdem Yoksun’un başlangıçtaki acemi
tedirgin, tutarsız halleriyle benzerdir. Âdem Yoksun’un özgüveni tam, zeki,
tutarlı, âdeta vaazı kanun kadar selahahiyetli olduğu hali ise,
Tutunamayanlar’daki Turgut Özben’i hatırlatmaktadır.
Tutunamayanlar’daki Selim Işık ve
Turgut Özben adlı iki kahramanı aslından tek bir kişidir. Ve çift şahsiyet
halini gösteren simetrik bir kurgudur. Çekingen, inisiyatif alma yeteneği olmayan,
hayalperest Selim Işık, inisiyatif alan, atılgan kendine güvenen Turgut Özben
olarak şizoid kişiliğin iki uca bölünmesi, bir şahsiyet yarılması.
Polat Onat, Tutunamayanlar’a zeyl
olarak tek bir kahramanda, ÂDEM YOKSUN tipinde, çifte kişiliği, bir simetri
halinde kurgulamayı
başarmakta.
Girizgah için sözü
DOSTOYEVSKİ’nin “BEYAZ GECELER” romanındaki bir sese bırakıyorum. Zira Polat Onat’ın bu
eserindeki kahraman ÂDEM YOKSUN, intihar etmiştir. Tıpkı Selim Işık gibi. Bu
iki müntehirin yazdıkları her iki eser de, bir arkadaş aracılığıyla, ya da bir
edebiyatsever tarafından evrakı metrukesinde ya da bir sahafta dosya halinde
bulunarak, yayıncıya bir notla gönderilmektedir.
Beyaz Geceler’deki mehazı bazı
okurlarımız hemen hatırlamışlardır:
“Neden bu gülünç insan onu, sanki o az önce
dört duvar arasında bir suç işlemiş gibi, sanki sahte banknotlar basıyormuş ya
da bir dergiye, içinde asıl şairin ölmüş olduğu ve arkadaşının onun dizelerini
yayına göndermeyi kutsal bir borç saydığını belirten anonim bir mektupla
birlikte göndermek üzere bir takım şiircikler yazıyormuş gibi öyle şaşkın, öyle
yüzü çarpılmış halde ve öyle mahcup karşılar?”[2]
Dostoyevski’nin Beyaz Geceler’deki
erkek ben anlatıcının sesi ile Âdem Yoksun’un sesi arasında paralellik olduğunu
dikkatli okurlar anlayabilirler.
“intihar etmiş bir taşra berberinin şiir
kitabı ve önsözü” adlı kitapta son sayfalarda Tutunamayanlar’daki gibi
Yayıncının Notu dikkat çekicidir. Yayıncının Notu bölümünde özetle şu bilgiler
yer almaktadır:
Polat Onat’ın imzalı bir kitap
aramak için gittiği sahafta Âdem Yoksun adlı bir berbere ait şiir dosyasına
rastlamış, eserin yetkinliğini görünce yayıncıya göndermiştir. Âdem Yoksun adlı
berber eseri yazdıktan sonra intihar etmiştir.
Polat Onat sahafta gerçekten
“imzalı” bir eser bulmuştur. Zira Âdem Yoksun adlı berberin eseri, roman,
öykü ve şiir gibi türleri aynı kitapta cem eden, geleneksel ve geçerli biçim ve
biçemlerin aksine, devrimci bir biçim ve içerikle âdeta yeni bir şiire işaret
eden bu şiir kitabının en çarpıcı özgünlüğü bugüne kadar yazılan tüm sanat
manifestoları mülga eden, kapsamlı ve hakiki bir manifesto olmasıdır.
“Kendimi şiirin o dipsiz uçurumunda yapayalnız
hissettiğimi belirtmek isterim” (s.9) cümlesi bir paradoks anlama da sahip.
Uçurum bazen zirvedeki bir yalnızlığı da ima etmektedir. “Uzun zamandır
düşünüyorum neden şiirler eskisi kadar sivri, güçlü ve yansıtıcı değil.”
(s.9)
Başlangıçta bir taşralı şair
koninin en altında yer bulabilir. Ama sabır okuma ve ciddiyetle acemilikten
kalfalığa sonra ustalığa ve nadiren de ÂDEM YOKSUN gibi Koni’nin tepesine
çıkabilir.
“Şiir içinde anti şiir barındırabilmeli.
Maddesel bağlamda kuantum reaktörlerini elemine edemeyiz ki. Yoksa
kandillerimiz yakıp neden dolaşalım sokakta? Benliksel yaklaşımlar İkinci
Yeni’den beri zaten yeterince törpüledi yaşamı kodlayamayan Türk şirini. Zor
olan şiir yazabilmek değil hayatın içindeki şiiri görebilmek.”(s.21)
Şiirin yaşamdan kopuk olması Türk
şiirinin özellikle 12 Eylül Sonrası vuku bulan hayattan ricat etme olgusu, psiko
patolojiden, dışavurumcu anlayışlara, marjinal, şiir yazan özneyi çevresinden
yalıtan, felsefi içtihatların sığ taklitlerine, gerçeküstücülüğü anlayamadan
alelade kopyalayan metinlere, Batı Modern ve Post Modern düşünürlerin
yenile keşfedilmesiyle Türkçeye çeviri gibi yansıtılan açık intihallere,
ilelebet Deneysel Görsel, toplumsal muhalefeti engelleyen, bıktıracak kadar
taklitlerin bir virüs gibi çoğaldığı bir enkazı tespit etmektedir. Mesela
Oluşum Dergisinde Enis Batur’un “Elmas bir tasarımdır yeter ki düşleyelim”
dizesini hatırladım.
Polat Onat’ın şiirleri hayatın iç
ve dış manzaralarını, iktisat ilminin belirlediği ana çerçeve içinde, öylesine
canlı ve ustalıkla, toplumcu gerçekçi ya da Garip ve küçük burjuva
gerçekçilerden farklı ama onlardan hem biçim ve içerik olarak büyük risklerine
rağmen üstün bir nitelikte hayat hikâyemize dair muhteşem bir külliyatı ve ilk
olma şerefine de mâlik olarak Türk Şirine armağan ediyor.
(Zalifre Yazıları Dergisi, Sayı: 18, Sayfa: 8-9-10-11-12-13)
* intihar etmiş bir
taşra berberinin şiir kitabı ve önsözü
Polat Onat. Sıcak Nal Yayınları,
I. Basım 2012
[1] Edward
Said. Başlangıçlar. S.11 YKY. İlk Basım Aralık 2009
[2] Beyaz
Geceler. Dostoyevski. S. 45 Sabri Gürses Çevirisi. İletişim Y. 5. Basın Temmuz
2012