Biyografya
Attila İlhan

Attila İlhan

Doğum
15 Haziran 1925
İzmir, Türkiye
Ölüm
11 Ekim 2005
İstanbul, Türkiye
Eğitim
İstanbul Işık Lisesi
Diğer İsimler
Nevin Yıldız, Ali Kaptanoğlu, A. İ. Beteroğlu, Abbas Yolcu, Ömer Haybo, Tila Han

Şair, yazar. (D. 15 Haziran 1925, Menemen / İzmir - Ö. 11 Ekim 2005, İstanbul). Nevin Yıldız, Ali Kaptanoğlu, A. İ. Beteroğlu, Abbas Yolcu, Ömer Haybo, Tila Han imzalarını da kullandı. İzmir vali muavinliğinde de bulunmuş olan Muharrem Bedrettin İlhan’ın oğlu, sinema ve tiyatro sanatçısı Çolpan İlhan’ın ağabeyidir. Karşıyaka Cumhuriyet İlkokulu ile Karşıyaka Ortaokulunu bitirdikten sonra İzmir Atatürk Lisesi'ne girdi. Daha birinci sınıfta okurken, bir kıza yazdığı mektubun içine koyduğu Nâzım Hikmet şiirleri yüzünden Şubat 1941'de komünistlik suçlamasıyla sorguya çekilip tutuklandı. Yaşının küçüklüğü nedeniyle cezası ertelendi, ancak okuldan atıldı ve “Türkiye'de okuyamaz” kaydıyla belgelendi. İki yıl sonra Danıştay tarafından okuma hakkı geri verilinceye kadar vaktini roman okuyup Fransızcasını geliştirmekle geçirdi. Okuma hakkını kazanmasına rağmen Atatürk Lisesi eski öğrencisini kabul etmek istemeyince İstanbul Işık Lisesine girdi ve orayı bitirdi (1946). Bir süre İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine devam etti. Burada öğrenci iken, Nâzım Hikmet'i Kurtarma Komitesine katılmak üzere öğrenimini yarıda bırakıp Paris'e gitti (1949). 1957-58 yıllarında Erzincan'da askerlik görevini yaptı. Bu arada sinema ve senaryo çalışmalarına ağırlık verdi. Birkaç kez daha gidip döndüğü Paris'te sanatçı ve bohem çevrelerde bulundu (1951-52, 1962-65). Paris'ten ilk dönüşünde Türkiye Sosyalist Partisine girmişti. Gerçek ve Demokrat İzmir gazetelerinde çalıştı, genel yayın müdürlüğünü yaptığı Demokrat İzmir gazetesinde başyazılar (1965-73) yazdı. 1968'de evlendi, on beş yıl evli kaldı. 1973'te yerleştiği Ankara'da Bilgi Yayınevinin danışmanlığını yaptı. 1981'de İstanbul'a yerleşti. Yelken, Sanat Olayı ve Cönk dergilerini yönetti. Uzun yıllar televizyonlarda haftalık konuşmalar yaptı, yaşamını son yıllarını serbest yazar olarak sürdürdü.

İlk şiiri (Balıkçı Türküsü) 1 Ekim 1941 tarihli Yeni Edebiyat, ilk yazısı İstanbul (Ocak 1945) dergisinde; ilk düzyazısı Balıkesir’de yayımlanan Türk Dili gazetesinde (29 Ekim 1944) çıkmıştı. Yayımlanan ilk şiirinden başlayarak toplumcu gerçekçilikle bezeli bir şiire yönelir. Dünya görüşünün temeline yerleştirdiği Marksizmi bir yöntem olarak benimsedi. Marksizmle Kemalizm devrimciliği arasında paralellikler kurdu ve Mustafa Kemal'in çağdaşlaşmaktan anladığının Batıcılık olmadığını ispata çalıştı. 1946’ya kadar çoğunlukla Gün dergisinde A. İ. Beteroğlu imzasıyla şiirler yayımladı. 1946'da Cebbaroğlu Mehemmed adlı şiiriyle katıldığı Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Şiir Yarışmasında ikincilik ödülünü kazanmasıyla birlikte dönemin ünlü kalemlerinin dikkatini çekti. İlk şiir kitabı Duvar (1948) Hukuk Fakültesi öğrencisiyken yayımlandı. 1949'da gittiği Paris’in, kişiliğinin biçimlenmesinde önemli bir yeri oldu. 1950'de yurda dönünce Esat Adil Müstecaplıoğlu'nun yönetimindeki Türkiye Sosyalist Partisinin yayın organı olan Gerçek gazetesinde gazeteciliğe başladı. Gerçek’te yazdığı bir yazı nedeniyle kovuşturmaya uğradı, 1951'de yeniden Paris'e gitti. 1952'de "toplumsal gerçekçilik" düşüncesiyle döndü. Bu düşünce doğrultusunda kaleme aldığı "Kendi Kendime Sanat Konuşmaları" başlıklı yazılarda, evrende her şeyin değiştiği düşüncesinden yola çıkarak sanatın toplum, doğa ve insan ilişkileri üzerine kurulduğunu belirtir. Sanatçının bu ilişkiler ağını sunmada anten görevini üstlenmesi gerektiği tezini ileri sürer. 1950'li yıllarda gazeteciliğin yanında sinema eleştirmenliği de yaptı. Bu arada Ali Kaptanoğlu takma adıyla senaryolar yazdı.  "Bobstil ve alafranga" olarak nitelediği Garipçi’lerin karşısında yer aldı ve 1954-55 yıllarında yayımlanan Mavi dergisi çevresinde topladığı genç şairlerle birlikte bu akıma eleştiriler getirdi. Şiirlerini ve yazılarını ağırlıklı olarak Gün, Genç Nesil, Adım, Fikirler, Aile, Yirminci Asır, Seçilmiş Hikâyeler, Kaynak, Mavi, Yeditepe, Dost, Ataç, Yön, Yelken,Varlık, Sanat Olayı gibi dergi ve gazetelerde yayımladı. Yeni Ortam, Dünya, Milliyet, Güneş, Meydan ve Cumhuriyet gazetelerinde köşe yazıları yazdı. 

Attilâ İlhan yetişme çağlarında halk hikâyeleri ile destanlarının ve Dadaloğlu, Dertli, Gevheri, Zihni gibi halk şairlerin etkisiyle şiirler yazmaya başlamıştı. Nâzım Hikmet'in şiiri dönemin birçok şairi gibi onu da besleyen bir başka kaynaktı. Parisli yıllar "yeni bir şiir" oluşturmak için geçmişten yararlanmanın gerekliliğini daha iyi anlamasına vesile oldu. İkinci Yenicilere karşı çıktığı gibi, şematik ve kuru yazan toplumcu gerçekçilere de uzak durdu. Türk edebiyatı içinde kendine has bir üslup geliştiren Attilâ İlhan'ın şiirlerinde heyecanlı, gergin bir atmosferde korku, gerilim, hayal/kâbus, ayrılık, sarhoşluk ve aşk konuları çoğunlukla romantik bir bağlamda yerini alır. Birçok şiirinde olayı bir sinema kurgusunda sunar. Divan şiiri kültürünü kullanarak, okuyucuya en iyi ses ve görüntüyü verecek kelimeleri özenle seçer. Şiirlerindeki kahramanlar çoğu zaman başka başka şiirlere konu olur; hatta bu kahramanlar o kadar ete-kemiğe bürünürler ki, romanlarına kadar uzanırlar. Bütün bu özellikler bir bakıma Plehanov'un imge kuramını benimsemesiyle açıklanabilir. Hasan Bülent Kahraman’a göre de; "Marksizm'i düşünsel bir alt yapı olarak kullanıp şiirini modernizmin belli bir aşamasındaki oluşumlarla bütünleştirir." Büyük şehir hayatı, günümüz insanının yaşadığı gerilimler ve çelişkiler, şairi toplumsal gerçekçilik anlayışı çerçevesinde bireyin duygu, düşünce ve yaşantılarını öne çıkarmaya yöneltmiştir. Şiirinde "ben"in ön plana çıkarılması çok fazla eleştiri konusu olmuştur. Bu anlayışına, kendisiyle yapılan bir söyleşide; "Ben, kesinlemelerin, tartışmasız kabullenmelerin en yaman ilericilik sayıldığı bir dönemde yetiştim. Çağdaş ve Batılı bir aydın olmanın yolu sözgelişi Türk Dil Kurumu Türkçesine, Köy Enstitülerine, operaya ve klâsik Batı müziğine, halk şiirine ve türkülerine vb inanmaktan geçiyordu." biçiminde bir açıklama getirir.

Attilâ İlhan’ın daha çok gizli bir hece ölçüsü ahenginin hissedildiği ilk şiir kitabı Duvar’da (1948) semantik açıdan II. Dünya Savaşı'nın insanlar üzerindeki etkisi de yer yer kendini duyurur. Günlük ve yaşamsal sorunları, özgürlüğe kavuşma mücadelesi, toplumcu gerçekçi bir sanat anlayışıyla yansıtmaktadır bu kitabında. Bu şiirlerde toplumcu gerçekçiliğin önemli bir öğesi olan gelecek iyi günlerin sıcak ve pembe romantizmini de kullanmaktadır. Paris seyahatinin ardından  yayımladığı ikinci şiir kitabı Sisler Bulvarı (1954) bir hayli ilgi toplar. Doğayla savaşımın en güzel örnekleri yer alır bu kitaptaki şiirlerde. Toplumsal gerçekçilik çerçevesinde "ben"in, yalnızlığın, yabancı ülkelerin ve insanların konu olarak işlendiği bu kitaptaki şiirleriyle, onun şiiri yavaş yavaş kendini bulmaktadır. Bu şiirlerde imge özü belirlemektedir. Fakat hemen bir yıl sonra yayımlanan Yağmur Kaçağı (1955) aynı ilgiyi görmez. Oysa içtenlikli bir anlatımla, Anadolu Türkçesinin damıtılmış deyişleriyle örgülenmiştir bu kitaptaki şiirler. Ben Sana Mecburum (1960) şairin birikimi açısından yeni dönüşümleri birlikte getirir. 1948’lerde başlattığı, yönetimi Mustafa Kemal’e şikâyet temasını daha da genişletir. Daha sonra şiirinin vazgeçilmezleri arasına girecek olan Divan şiiri estetiği ve zevki de belirgin olarak ilk defa bu kitaptaki şiirlerde ortaya çıkar. Bela Çiçeği'nde (1962) ise modern Türk şiiri ile geleneksel Türk şiirinin bir sentezini yapma çabası görülmektedir. Daha önceki şiirini bu kitapta daha da renklendirdiği görülür. Eski şiirle bağı yalnız estetik düzeyde kalmaz; klâsik şiirin havasını da duyumsatır. Yine ‘şair beni’ni merkeze oturttuğu şiirlerde korku, kaçış, gerilim gibi temalar bu kitapta da karşımıza çıkar. Bu temaları ve havayı kısmen de olsa Paris yıllarından taşıdığı söylenebilir. Kendi şiir oluşumunun özgün sentezinin tamamlandığını söylediği Yasak Sevişmek’te (1968) Divan şiirinin büyülü havası daha bir belirgindir. Bununla birlikte bu kitaptaki kimi şiirlerde, yeniden toplumcu temaya ağırlık verdiği de görülür. Tutuklunun Günlüğü'nde (1973) şairin Divan edebiyatından yalnız ses olarak değil, nazım biçimi ve kafiye düzeni bakımından da yararlandığı görülmektedir. Sekizinci şiir kitabı Böyle Bir Sevmek’ten (1977) sonra yayımladığı şiir kitaplarında "ben" temi yavaş yavaş azalır. Elde Var Hüzün (1982) Divan edebiyatı sesinin usta ve modern bir kalemle yeniden yorumlanışı olarak da görülebilir. Korkunun Krallığı (1987), 12 Eylül (1980) rejiminin toplum üzerindeki baskılarının yansıdığı şiirlerden oluşur. Bu kitabında da ağırlıklı olarak ölüm teması işlenmektedir. Ayrılık Sevdaya Dahil (1993) şairin okuyucusuna bir ışık, renk, ses cümbüşü içinde sunduğu şiirlerden oluşmaktadır. Son şiir kitabı olan Kimi Sevsem Sensin (2001), artık bilinen Attilâ İlhan şiirinin usta işi örneklerini çoğaltmanın ötesinde bir özelliğe sahip değildir. Attilâ İlhan’ın romantik bir şair olduğu kabul görmüş değerlendirmelerdendir. Hüseyin Atabaş’ın sözleriyle toparlamak gerekirse; “Şiirlerinde, açık olarak dillendirmemekle birlikte; alttan alta yürüyen yazgıcılığa, bezginliğe, karamsarlığa bulanmış ve elbette hüzünlü bir şiir havası var. Attilâ İlhan, ‘Sisler Bulvarı’nda başlayan böyle bir şiir yoluna girmişti. Son kitabı ‘Kimi Sevsem, Sensin’  de içinde olmak üzere, hemen tüm kitaplarının adlarından bile bunu anlamak olanaklıdır: Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum, Bilâ Çiçeği, Yasak Sevişmek, Böyle Bir Sevmek, Elde Var Hüzün, Korkunun Krallığı, Ayrılık Sevdaya Dahil. Tümünde de; sis, belâ, yasak, hüzün, korku, ayrılık... gibi söz ve duygu değerleri taşıyan çağrışımlar var. Bunların tümü de arabeskin değerleriyle örtüşmüyor mu?” Bazı şiirleri bestelenmiş olan Attilâ İlhan "Ben Sana Mecburum" (Folk Müzik, 1999) adıyla, seçme şiirlerinden oluşan bir kaset/cd de doldurmuştu.

Attilâ İlhan, romanlarında Osmanlı devletinin çöküş yıllarından 1960'lara kadar uzanan bir zaman dilimi içinde şehir insanını, kendisini çevreleyen, toplumsal, ekonomik ve siyasal koşullar içinde, ama bireyselliğinden vazgeçmeden vermeyi amaçlamaktadır. İlk romanı Sokaktaki Adam’ın (1953) kahramanı Hasan toplumsal ve bireysel anlamda iflas etmiş, "ne istemediğini bilen, fakat ne istediğini bilmeyen" bir tiptir. Hemen hemen aynı konuların yine şiirsel ses ve duyarlıkla verildiği Zenciler Birbirine Benzemez’in (1957) kahramanı da "bir kararsızlığın ağrısını" çekmektedir. Medya, siyasi çevreler, palazlanan burjuvazi ve özellikle Beyoğlu'nda gelişen eğlence sektörünü irdeleyen Kurtlar Sofrası (1963), daha sonra "Aynanın İçindekiler" ana başlığıyla yayımlayacağı romanların tabanını oluşturmaktadır. Kurtlar Sofrası, kurgu tekniği, üslup, karakterlerin toplumsal ve psikolojik çözümlemeleri gibi pek çok açıdan ilk iki romanından daha başarılıdır. Nehir roman özelliği taşıyan "Aynanın İçindekiler" dizisi beş kitaptan oluşmaktadır. Dizinin ilk romanı Bıçağın Ucu’nda (1973), yakın tarihimizin önemli olaylarından 27 Mayıs’a kadarki olayları, bu olaylar içinde ağırlıkla iki farklı kesimin tutumunu, söz konusu süreçteki hayatlarını, gündemi belirleme çabalarını anlatır. Askerlerden ve solcu aydınlardan oluşan roman kişileri, o dönemin toplumsal sorunlarına karşı, kendi çözümlerini hayata geçirmeye çalışırlar. Böylece 1960 öncesi Türk solunun genel bir görünümünü vermeyi amaçlar. Sırtlan Payı'nda (1974), bir yandan 27 Mayıs 1960 ihtilâli sonrası ortamı, öte yandan geriye dönüşlerle Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarına uzanır. 1950 Kore Savaşı yıllarıyla 1960 ihtilalinin öncesi ve sonrasının işlendiği Yaraya Tuz Basmak'tan (1978) sonra Dersaadet'te Sabah Ezanları (1981) ile tekrar Kurtuluş Savaşı yıllarına dönülür. Dizinin son romanı O Karanlıkta Biz (1988) ise 1940'lı yılları ve bu dönemin etkili sol çevrelerini konu almaktadır. Bu dizideki her kitabın başına; "Bu kitapta anlatılanların gerçek kişilerle ve olaylarla hiçbir ilgisi yoktur. Onları ben, büyük bir aynanın içinde gördüm. Üstelik ayna dumanlıydı ve olmayan bir şehirde geziniyordu." cümlelerini eklemeyi gerekli görür. İzmir ve Paris'te geçen Fena Halde Leman'da (1980) ve bu romanla bağlantılı olarak kaleme aldığı, konusu Şam'da ve işgal dönemi İzmir'inde geçen Haco Hanım Vay!'da (1984) cinsellik, özellikle kadın eşcinselliği -yarattığı tipler edebiyatta önemli olan inandırıcılık duygusunu pek vermese de- cesaretle ele alınmıştır. Buna rağmen Attilâ İlhan roman kahramanlarına ayrı bir önem verdiğini söyler: "Benim romancılığımda bu kahraman işi çok önemli! Nasıl oluyor bilmiyorum, çeşitli kişilerden toplanmış izlenimler zamanla bir bileşim oluşturuyor, bu bileşim giderek fizik bir nitelik kazanıyor, o kadar ki oluşma süreci tamamlandıktan sonra o kahraman benimle birlikte yaşanmış birkaç tipin bileşkesidir, birisinin sınıfsal konumu, ötekinin cinsel diyalektiği, berikinin fizik nitelikleri bu bileşkenin içinde erimiş, yeni bir kişiliğin doğmasına neden olmuştur, ama bir kere bu oldu mu, o kişiler yiter artık, yaşamaya başlayan kişi kendi kişiliğini ve biyografisini sürdürür." der. Attilâ İlhan hemen bütün romanlarında, önce bir toplumsal kurum belirler, sonra bu yerlerle ilgili kahramanlar seçer. Çok iyi bildiği sinema tekniği ile düğüm olayları çerçeveleyip geriye dönüşlerle, nesnel ilişkileri çözümler.

Bütün bunların sonucunda da kendisine oluşturduğu dünya görüşü çerçevesinde Mustafa Kemal'in yenilikçiliğiyle İnönü dönemini birbirinden ayırır. Hemen hemen aynı  özellikler bütün düzyazılarında da görülür. Kendine has bir üslubu vardır. Romanlarında da şiirsel bir anlatımı seçer; imgeyle birlikte dil ve düşüncenin olanaklarını konunun hizmetine verir. Böylece okuyucuyu tekdüze bir metin karşısında bırakmamak ister. Çeşitli çağrışımlarla ve plastik yansıtmalara dayanan bir anlatımla okuyucunun ilgisini çekmeyi hedefler, yine aynı sebeple çoğu zaman "konuştuğumuz gibi yazmaya" özen gösterir. İlk iki romanında, Tanzimat'tan bu yana geliştirilmiş olan düzyazıya sadık kalırken daha sonra cümle üzerinde bir hayli oynayacaktır. Tanzimat'la birlikte yerleşmiş düzyazı dilini, cümlede fiillerin sona gelmesiyle oluşan yeknesaklıktan dolayı kusurlu bulur. Bu yeknesaklığı gidermek için cümlede fiillerin yerini değiştirir; soru ve ünlem cümlelerinden yararlanma yoluna gider.

Yazarın tek hikâye kitabı Yengecin Kıskacı (1999) değişik tarihlerde yazılmış dört hikâyeden oluşmaktadır. Özellikle, kitaba ismini veren son hikâyede, sinema ile düzyazıyı birleştirme çabası içinde olduğu görülür.

Attilâ İlhan’nın yazılarında da konu olarak yakın tarih, Osmanlının son yıllarından başlayarak Cumhuriyetin kuruluşu ve günümüze kadar uzanan dönem, ayrıca dünyada ve bizde görülen sol hareketler her zaman ilgi alanı içinde olmuştur. Özellikle Mustafa Kemal döneminden getirdiği örneklemelerle, bugünün sorunlarının çözümlenmesi için, o dönemden yararlanma çabası içinde olduğu görüldü. Gerek şiirlerinde gerekse yazılarında yakın tarihi konu alırken bile, Osmanlıcayı ve Tanzimat Türkçesini tercih etmesi eleştirilere yolaçmıştır. Romanlarında ise dönemin dilinden yararlanması görselliği en yüksek düzeye ulaştırma çabasıyla yakından ilgilidir. Şairliğiyle son dönemlerin en büyük isimleri arasında yer alarak yeni kuşakları etkileyen Atilla İlhan, düşünce yazılarıyla ilerleyen yıllarda önceki çerçevesini aştı, görüşleri gündeme oturan önemli bir imza haline geldi.

1950'lerin sonları ve 1960'ların başlarında Ali Kaptanoğlu takma adıyla yazdığı senaryolar mümkün olduğunca aslına sadık kalınarak filme aktarıldı. Bir televizyon dizisinin pilot filmi olarak hazırlanan Paranın Kiri’nin (yön. H. Karakaş, 1979) ilgiyle karşılanması üzerine, arkasından altı bölümlük Sekiz Sütuna Manşet (yön. H. Karakaş, 1982) çekildi. TRT dizisi olarak çekilen Kartallar Yüksek Uçar (yön. H. Karakaş, 1984), Yarın Artık Bugündür (yön. H. Karakaş. 1986),  Yıldızlar Gece Büyür (1992), Kurtlar Sofrası (yön. B. ilhan, 1999) yine ilgiyle karşılanan kaleme aldığı özgün senaryolardır. Yönetmenliğini Biket İlhan'ın yaptığı ve özel bir televizyon kanalında yayınlanan Teleflaş’tan sonra O Sarışın Kurt veYanlış Saksının Çiçeği (yön. F. Motan) filmlerinin senaryolarını yazmıştı.

Duvar kitabındaki Cebbaroğlu Mehemmed başlıklı şiiri ile 1946 CHP Şiir Armağanı ikincilik ödülünü, Tutuklunun Günlüğü ile 1974 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülünü. Sırtlan Payı ile 1974-75 Yunus Nadi Roman Armağanı aldı.

İlhan’ın şiir sürecinde devrimden çok evrim geçerlidir. Hem çeşitli, hem de belirli yönleri olan bir şiirdir bu. Şairin durumuna ve ilgilerine göre bu yönlerden bazan biri öne geçer bazan öbürü; fakat hiçbiri bütünüyle silinmez. Sudaki dalgalar gibi, bazıları açılıp gelişir, bazıları daralıp sönükleşir, ama onları çevreleyen evren köklü bir değişme geçirmeden kalır.” (Asım Bezirci)

"Attilâ İlhan'ın, şiirde gerçekleştirdiği büyük ve etkileyici atılım; aynı zamanda, dilin, kendi içinde sakladığı bir gizilgücün (potansiyelin) ortaya salınmasıdır; onun boşalmasına olanak verecek zeminin hazırlanmasıdır. Yani Türkçenin 'orada' olan, fakat fark edilmemiş bir niteliğinin, bir özelliğinin ele geçirilmesi, onun bir özgünlükle bütünleştirilmesidir.

"Attilâ İlhan şiiri, özellikle 1950-70 arasında, dilin yoğun gereksinim duyduğu, bir bireşim olarak ortaya çıkmış; bir kök-gövdeye dönüşmüş ve bugüne değin hemen tüm açılımları, belli oranda etkileyerek, varlığını sürdüregelmistir.

"Bu niteliğiyle bu şiirin, yüzyıl içindeki en büyük birkaç yenilenmeden (ötekiler yahya kemal ve nâzım hikmet) birisi olduğunu, rahatlıkla söylemek mümkündür." (Hasan Bülent Kahraman)

“A. İlhan'ın romanda etkili görsellik yaratabilmek için daha çok tiyatroda karşımıza çıkan bir yöntemi başarıyla kullandığını görüyoruz Yazar bir ortamda olan biteni sözcük özcük anlatmak yerine, okuyucuya sanki roman okumuyormuş da bir oyun izliyormuş izlenimi vererek, sahnede ses ve ışıkla oluşturulan efektin yarattığı etkiyi başarılı kişileştirmelerin ve duyu aktarımlarının yol açtığı görsellikle sağlıyor. Zaten aktarılan ortam da bir tiyatro sahnesi gibi gözümüzde canlanıveriyor. Yazar epik tiyatroda yabancılaştırma efekti diyebileceğimiz yöntemi romana uyarlamayı denemiş. Okuyucu konunun içine dalmışken birden bire onu oradan alıp gerçek yerine, okuyucu olduğu noktaya, koyarak elindekinin üretilmiş bir metin olduğunu görmeye zorluyor. Romanın bir yerinde karşılıklı konuşmaların arasına birden bire ‘Takma kirpikler, tırnak törpüsü ve klips.’ sözcüklerinden oluşan paragraf giriyor. Ardından konuşma devam ederken yine bir paragraf ve şu sözcükler: ‘İki tabak, iki dergi, bir çengelli iğne.’ (...) Böylece zaten laf olsun diye söylenen sözlerin can sıkıntısı yarattığını ve oradakilerin söylenenlerden çok, çevrede görülen gereksiz ayrıntılara takıldığını, nesneler, insanlar, konuşmalar arasındaki ayrımın roman kişisi için ortadan kalktığını anlıyoruz. Ayrıca bunu anlamamızı sağlayan ifade biçiminin de farkına varıyoruz!

“Bunlar okuyucuyu tiyatronun epik biçimindekine benzer bir konuma yerleştiriyor. .Zaman zaman okuyucu gözlemci durumda bırakılıyor. (...) Böylece yazarın roman kişilerine karşı mesafesi neyse okuyucu da kendini roman kişilerine karşı aynı mesafede buluyor.

Bütün bunlardan yazarın romanında etkili bir görsellik yarattığını, bunu yaparken görsel sanatlara özgü yöntemleri başarıyla uyguladığını anlıyoruz.” (Ayten Esgün)

ESERLERİ:

ŞİİR: Duvar (1948), Sisler Bulvarı (1954), Yağmur Kaçağı (1955), Ben Sana Mecburum (1960), Belâ Çiçeği (1962), Yasak Sevişmek (1968), Tutuklunun Günlüğü (1973), Böyle Bir Sevmek (1977), Elde Var Hüzün (1982), Korkunun Krallığı (1987), Ayrılık Sevdaya Dahil (1993), Kimi Sevsem Sensin (2001).

ROMAN: Sokaktaki Adam (1953), Zenciler Birbirine Benzemez (1957), Kurtlar Sofrası (2 cilt, 1963-64), Bıçağın Ucu (1973), Sırtlan Payı (1974), Yaraya Tuz Basmak (1978), Fena Halde Leman (1980), Dersaadet'te Sabah Ezanları (1981), Haco Hanım Vay! (1984), O Karanlıkta Biz (1988), Allah'ın Süngüleri (2003).

HİKÂYE: Yengecin Kıskacı (1999).

GEZİ: Abbas Yolcu (1957).

DENEME-İNCELEME-ELEŞTİRİ-ANI: Hangi Sol (1970), Hangi Batı (1972), Faşizmin Ayak Sesleri (1975), Hangi Seks (1976), Hangi Sağ (1980), Gerçekçilik Savaşı (1980), Hangi Atatürk (1981), Batının Deli Gömleği (gazete yazıları, 1981), İkinci Yeni Savaşı (1983), Sağım Solum Sobe (gazete yazıları, 1985), Yanlış Kadınlar Yanlış Erkekler (deneme, anı, 1985), Ulusal Kültür Savaşı (deneme, eleştiri, 1986), Sosyalizm Asıl Şimdi (1991), Aydınlar Savaşı (1991), Kadınlar Savaşı (1992), Hangi Edebiyat (1993), Hangi Laiklik (1995), Hangi Küreselleşme (1997), Bir Sap Kırmızı Karanfil (1998), Ufkun Arkasını Görebilmek (1999), Sultan Galiyef - Avrasya'da Dolaşan Hayalet (2000), Dönek Bereketi Cumhuriyet Söyleşileri - Nisan-Eylül 1998 (2002), Açtırma Kutuyu! (2004).

SÖYLEŞİ: Cumhuriyet Söyleşileri 1: ''...Bir Sap Kırmızı Karanfil...'' (1998), Cumhuriyet Söyleşileri 2 - Ufkun Arkasını Görebilmek (1999).

ÖZGÜN SENARYO ve TV DİZİSİ:Yalnızlar Rıhtımı, Dişi Kurt, Ver Elini İstanbul, Şoför Nebahat, Rıfat Diye Biri, Devlerin Öfkesi, Paranın Kiri (1979), Sekiz Sütuna Manşet (TV dizisi 6 bölüm, 1982), Kartallar Yüksek Uçar (TV dizisi 12 bölüm, 1983-84), Yarın Artık Bugündür (1986),  Yıldızlar Gece Büyür (TV dizisi 16 bölüm, 1992), Kurtlar Sofrası (1999), Teleflaş  (TV dizisi 13 bölüm, 1993), O Sarışın Kurt, Yanlış Saksının Çiçeği.

ÇEVİRİ: Umut (A. Malraux’dan, 1967), Kantonda İsyan (A. Malraux’dan, 1967), Çalardı Basel'in Çanları (L. Aragon’dan., 1969).

KAYNAKÇA: Asım Bezirci / Papirüs (Ekim 1969) - On Şair On Şiir (1971), Mehmet Seyda / Edebiyat Dostları (1970), Mehmet Kaplan / Cumhuriyet Devri Türk Şiiri (1973), Seyit Kemal Karaalioğlu / Resimli Türk Edebiyatçıları Sözlüğü (1974), Hikmet Altınkaynak / Edebiyatımızda 1940 Kuşağı (1977), M. Kutlu / Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi IV (1977), Oktay Akbal / Şair Dostlarım (1977), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Ünlü Edebiyatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), Vecihi Timuroğlu / Yazınımızdan Portreler (1991), Durdu Şahin / Peyami Safa, Cemil Meriç ve Attila İlhan'ın Eserlerinde Batı (1994), Zeynep Ankara / Yalnız Şövalye: Attilâ İlhan (1996), Belgin Uzunöz-Oya İşeri / TRT'nin İddialı Filmi: Yanlış Saksının Çiçeği (söyleşi, Merdiven Sanat, Kasım 1997), Öner Kemal Ciravoğlu / Büyük Yolların Haydutu (fotoğraflarla yaşamöyküsü, 1997), Okan Yüksel / İzmirli Ozan Gazeteciler (1997), A. Bulut / Türkçü-Devrimci Diyalogu: Doğu Perinçek ve Attilâ İlhan'la Röportajlar (1998), İbrahim Oluklu / Tarih Öncesi Yazıları (1998), Y. Çelik / Şubat Yolcusu: Attilâ İlhan'ın Şiiri (1998), Öner Yağcı / Attilâ İlhan'ın 41. Yapıtı: Bir Sap Kırmızı Karanfil (Cumhuriyet Kitap, 28.1.1999), Muzaffer Uyguner / Attilâ İlhan'dan 1982-1983 Yazıları: Ulusal Kültür Savaşı (Cumhuriyet Kitap, 18.2.1999), Zeynep Aliye / Toplumcu Sanatçı, Sorumluluk Altındadır (Cumhuriyet Kitap, 13.5.1999), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. basım, 1999), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (6. basım, 1999), Serap Akıncıoğlu / Ayrılık Sevdaya Dahil Şiiri Üzerine Bir İnceleme (Hece, Ağustos 2000), Zeynep Aliye / Sevdanın ve Kavganın Yolcusu Attilâ İlhan - H. Bülent Kahraman / Attilâ İlhan Şiirinin Modernist Boyutu Üzerine - Yakup Çelik / Attilâ İlhan Şiirinde İnsan (Cumhuriyet Kitap, 26.10.2000), Feridun Andaç / Edebiyatımızın Yol Haritası (2000), Erol Manisalı / Attilâ İlhan'la 1000 Saat (Konuşma Notları, 2001), Ahmet Günbaş / Attila İlhan’dan Yeni mi Yeni Şiirler (Cumhuriyet Kitap, 29.3.2001), Hidayet Karakuş / Bağımsız, Demokrat, Toplumcu: Attilâ İlhan (Cumhuriyet Kitap, 5.4.2001), Ayrılık Sevdaya Dahil - Kimi Sevsem Sensin (Kitap Rehberi, Aralık 2001), Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi (2001), Selim İleri / Adı Dilimize Deyim Olan Romanı: Kurtlar Sofrası (İş'te Kitap, Bahar 2002), Zeynep Aliye / Mavi Adam-Attilâ İlhan'la Söyleşiler (2002), Oğuz Özdem / Zeynep Aliye'den Bir Attilâ İlhan Kitabı (Cumhuriyet Kitap, 11.1.2002), Muzaffer Uyguner / Attilâ İlhan'la Erol Manisalı Konuşmaları (Cumhuriyet Kitap, 4.4.2002), Hüseyin Atabaş / Attilâ İlhan’ın Şiiri ve Arabesk Meselesi (Kum, Haziran 2002), Gönülden Esemenli Söker / Attilâ İlhan'da Kültür Sorunsalı (2002), Ümit Sarıaslan / Allah'ın Süngüleri (Edebiyat ve Eleştiri, Mart-Nisan 2003), Ayten Esgün / Attilâ İlhan’ın Aynasında Öne Çıkanlar (Kum, Eylül-Ekim 2003), İbrahim Oluklu / Seni Yazarak (Balıkesir, 2003), Ali K. Metin / Türk Şiirinde Attilâ İlhan Açmazı (Kökler, 2004), Mehmet Nuri Yardım / Yazar Olacak Çocuklar (2004).